Evimizi saray, sarayımızı gönül, gönlümüzü sultan kılmış biri var mıdır? Ol tahtını göz açıp kapayana dek getirmiş midir bize? Hatimden hatime devam ederken, mushafın yapraklarını hızla aşındırırken, kim canlı Kuran etmiştir bizi cüzz cüzz? Arzı da arşı da istiva eden nurdan kendi payımıza düşenle kim buluşturmuştur bizi?
Kurumuş dudakların kadavra kokan çatlaklarında, şu Yesrib dumanları altında hangi sözlerin canına kurbanız? Hangi yüksek ilim müessesesi, hangi resmi kurum gönlümüzün semalarından indirmiştir nurunu?
İnsan benim sırrım, ben de insanın sırrıyım, dersin parlak gözlü bir ceylana! Koşar kaçar, kaynağından çeker suyunu, dokunamazsın. “Şâh oluban oturur kula buyruk tutdurur / Fermânı buyurur küfr-i fermân içinde...” Der Yunus. Hakikatini nasıl, nereye, hangi viranelere gizlemiştir! Nice inkâr ateşlerinde bahçe gizlidir, şırıl şırıl akar ceylanların pınarını, duyamazsın!
“Terinden / derinden açar güller Muhammed...” Dediği Mısri'nin... Bilgiyi nefsinden geçirmeye bir davet olur talipler için. İlmini kendinde, eşyada, Hakk'ta ispat etmeye... Güzeli güzelde görmeye bir çağrı. İşitmek için yaren olmaya hangimiz niyet ettik? Habibinin terinden bir gül koklamak için... Şu trafik işaretlerinin arasında yön bulmaya çalışırken... İnebiliyor muyuz yokuşun en dibine; gizli hazineye?