Bugün dünyada şu oldu. Bizim coğrafyada bunlar oldu. Yorumlarımız, hükümlerimiz, kuramlarımız, analizlerimiz şu yönde. Peki sende ne oldu? Bende? İçimizde? Ruhumuzda? Halimizde?
İçimizde olanlar ile etrafımızda olanlar birbirinden çok mu ayrı sanıyoruz? Niyazi Mısri ne güzel söyler: “Dışın içe hayalatı, için dışa zuhuratı / Birinden ol birine tuhfeler her bar olur peyda.”
Evet, hangi konuda olursa olsun alametleri hem nefislerimizde hem çevremizde / afakta ‘okuma’ marifetine ulaşmadan bütüncül bir yorum yapmaya muktedir olamıyoruz. Türkiye için de bu böyle, dünya için de.
O yüzden dönüp dolaşıp yine güncel ve siyasi dilin arkasındaki aslımıza ait olan gerçeğin dilini konuşma gereğine varıyoruz.
Bunu hece hece sökebilmenin yolu, kendine dönmekten, içine bakmaktan, tefekkür ve tezekkürden geçiyor öncelikle. Ama hepsi bu değil. Siyasetin, dünyadaki karambol ve savaşların ardındaki manevi gücün hayatımızdaki izlerini birer ipucu gibi okumakla da yükümlüyüz. Her olayda, her solukta.
Çünkü şeyler arasındaki bağ kesintisiz devam etmektedir.