Seçim dönemlerinde kulağımız özellikle duymaya başlar. Politikacıların kullandığı dil nasıl da tırmalayıcı gelir böyle dönemlerde. Kavgalar, polemikler, sen ben davaları, çekişmeler, hırs dolu karalamalar derken, seçmenler de boğaz boğaza gelebiliyor kolayca.
Fitne fesat dilinin kemiği yok. Tabii haklı olmanın dili de buna dahil. Haklılık giderek karşısındakine tahakküme dönüşmeye başladığında, haklı olmanın edebini koruyamamak nefsimizin bir zaafı olup çıkıyor.
Seçim dönemlerinde fark ederiz ki; nefsimizin en sınırlı en alt terimleriyle konuşuyor politikacılar. Çünkü çoğunluğa hitap etmek bunu gerektiriyor. Ne kadar avam olunursa, zihin ne kadar sığ kelimelerle dolarsa o kadar kolay olur etkilemek. Sanılıyor.
Elbette tenzih edilmesi gereken pek çok siyasetçi de var. Ama genel kural böyle. Çoğunluk her zaman avam kabul edilir, kaba genellemelerin odağıdır, şefkatle değil öfkeyle coşar, havaya girer. Dil terbiyesinin politik kampanyalarda hiçbir işlevi kalmaz.
Ramazan’ın da etkisiyle olsa gerek, her uzvumuza oruç tutturmanın edebini oluşturmaya çalışırken dilimizi de terbiye etmeye çalışıyoruz. Neyi duyup duymayacağımız, neyi nasıl duyacağımız vesaire giderek daha hassaslık gerektiriyor. Can kulağı açılmaya başladıkça kullandığımız dilin tuzağına düşmekten biraz olsun kurtuluyoruz, ama kesintisiz bir gaflet çok daha uzun soluklu bir mücahade gerektiriyor kuşkusuz.
***