Olaylarla şeyler arasındaki bağın bir ucu da bizdedir, bizim bakışımızda. Şimdi karşımdaki ekranda canlı yayında üçlü zirve. Erdoğan, Putin, Ruhani. Suriye görüşmeleri. Savaş, ittifaklar, pazarlıklar. Pencerenin dışında bulutlu, durgun bir eylül ikindisi. Gökyüzünde uçaklar, uçaklar. Alem senin amelindir der bir büyük zat. Sen olduğun içindir alem. Ne yana dönersen, o yana eğilir.
Ne sırlı, ne çok katmanlı, hikmet dolu. Ama şeklen bakan için, kendini putlaştıranların sözü olarak telakki edilir. Böyle bir sırat içinde aka aka gönül, işte an’ın sonsuzluğunda, sonsuz şimdide, hep tecelliler kesintisiz devam ederken, bu akışa kendi kelimeleriyle giren kişidir yazar.
Ve yazar, eline kalem almadan, tuşa basmadan da yazana denir acizane. Çünkü kelimelerini nefsinde doğurur, yağmurla yıkar, güneşle büyütür. Her sıfat, Yaratan’ın bir temsili olmak hasebiyle, O’nun bir tecellisi değil midir zaten! Yazar, alemdeki her tecellinin yansımasını kalemiyle yaşayandır.
Bu yüzden yazmak bütünüyle bir yaşam olur, sonsuz eylemin içine dahil olduğu bir yaşamak. Asla sadece kelimelere dökmekten ibaret kalmaz.
Kutsallaştırmanın gereği yok tabii. Hiçbir farkı yok elbette yazanın okuyandan, işitenin görenden. Hepsi yekvücud, sanki tek eylem. Böyle bakınca zaten yazmak aynı zamanda okumaktır, işitmektir, görmektir. Bütün eylemleri kendinde toplayabiliyor.
**