Laik taban ideolojik hayat tarzı üzerinden tam bir cemaat
olmuştur ama hadi sadece dini cemaatlerden dem vuralım şimdilik.
Laik kesimin en çok karşı olduğu dini kadrolaşmaya ve cemaatlerin
devleti her kademede kuşatmasına Tayyip Erdoğan kadar karşı
çıkabilmiş ve bunu uygulamaya koyabilmiş başka lider olmadı.
Lakin ne yaparsa yapsın, bu uğurda kaç darbe girişimi, kaç ekonomik
kriz, kaç suikast, kaç işgal girişimi, kaç terörist eylem, kaç
bombardıman atlatmış olursa olsun laik kesim için önemli değil.
Cumhurbaşkanı'nın “dini nesiller yetiştirmek istiyoruz” gibi
sözleri, bütün bu milletçe yaşadığımız katliamlardan daha önemli
laik kesimin ondan nefret etmesi ve onun devrilmesine destek
vermesi için! Maalesef.
***
Dini cemaatler ise boşluk doldurma rekabetinde daima diğerlerini
dışarıda bırakarak büyümeye çalışıp durdu. Bu cemaatçi menfaat ile
din adamı yetiştirildi, gönül adamı değil. Şu kitapları oku,
bunları okuma, şu duaları et, bunları etme... Bu söylemlerle tevhid
algılayışı kısırlaştırıldı.
Toplu olarak insanların aynı cemaate girdiklerinde aynı şeye inanıp
topluca irşad olacaklarını varsayan bir dini zihniyet ile
şekilciliğin dışına çıkamadık. Kainatın tekamülüne, tüm insanlığa
katkı gibi evrensel bir niyetle aşk ve irfanı kaynağından çekip
dağıtamadıkları sürece dini vaaz eden din adamı tipolojisine
hapsettiler algımızı.
Aşk ve irfan deyince, buna Kuran veya sünnet dışı olarak bakan
dindar aydınlar da fazlasıyla yetişti. Sorsanız Yunus'un bir
şiirinin bir dizesini hakkıyla nefsinden geçirememiştir, Sunullah
Gaybi'nin, Köroğlu'nun, Abdal Musa'nın, Niyazi Mısri'nin, Eşrefoğlu
Rumi'nin yaşadığı aşkı yaşamış da vahyin dışında olduğuna hükmetmiş
gibi bir vehimle din savunusu yapıp dururlar.