Ne çok saldırı, katliam, ne çok cinayet gördük bu memlekette.
Bizden öncekiler de benzer şeyleri söylediler, gittiler. Darbeler,
işkenceler, sürgünler, zorunlu göçler, faili meçhul cinayetler diye
diye...
İki ateş arasında kalan, suikast mi kaza mı olduğu henüz tam
belirlenemeyen Tahir Elçi'nin öldürülüşü de böyle oldu, ona da veda
ettik. Diyarbakır'da binlerce kişinin uğurladığı bir cenaze ile...
Ve bir kez daha bitip tükenmek bilmez çatışmalar eşliğinde...
İçimizde yorulmuş, usanmış olanlar var. Birbirimizle kavga etmeyi
cenazede bile bırakamadığımızdan dem vuranlar bıkkın. Lakin bir
yandan da bitmeyen bir hareketlilik içindeyiz bu topraklarda her
daim. Hangi arada AB'ye uyum çalışmalarını yeniden isteyecek hale
geldik? Ne işimiz var, ekonomisi, iş gücü, kültürü giderek
durağanlaşan böyle bir toplulukta derken bir baktık Başbakanımız
Belçika'da ve vaat edilen üyeliğin dirilişi aniden gündemde!
Bu haftaya sadece kaba bir bakışla; bir yanda tutuklu yargılanan
gazeteciler, bir yanda terör örgütünün hız kesmeyen icraatları, bir
yanda Rusya ile gelinen kritik aşama, bir yanda mülteci krizinin
yansımaları, bir yanda AB için müzakerelerin başlama kararı, bir
yanda şehitlerine rağmen ülkesini sevenlerin duaları, bir yanda
memnuniyetsiz müzmin muhaliflerin yakıcı ateşi...