Bazen gayet esrarengiz buluşmalar yaşanır. Hiç tanımadığınız, tanışmayacağınız kişiler size umulmadık bir gerçeğin içinde kendinize ait bir sır verir. Ya da siz onlara verirsiniz. Neyin paylaşıldığını anlamak için kuşkusuz tefekkür etmek gerekecektir ardından.
Yarım asrı geride bıraktığım hayatımda hepimize olduğu gibi bana da rastlamıştır böyle sırlı anlar. İşte birkaç mini hikâye.
***
Ramazan. Yıl 2006. Şehirde, evdeyim. Hava sıcak, eşim Semih film çekimi için başka bir şehirde. İftardan sonra teravihe gitmek için hazırlanıyorum. Yalnızım. Fakat içimde bir tenhalık var. Kabuğuma çekilmek, sessiz kalmak, içimde kalmak istiyorum. Issız, ücra bir alemde ama kendi içimde yeterince kalabalığım.
Bir yandan da vücudumun ibadete, kıpırdamaya, cemaatle omuz omuza saf tutmaya ihtiyacı var. İftar sonrası oluşan rahatlık, ancak teravih ile gönlü mutmain ediyor. Epey bir kararsızlık çekip son anda koştura koştura varıyorum camiye.
Tabii cemaat iyice doldurmuş içerisini. Zar zor yer buluyorum hanımlar arasında. Ve zaten gelir gelmez ellerini bağlıyor imam! Teravih bitene kadar huşu bulmuşuz hep beraber. Nihayet herkes birbirine selam veriyor, getirilen ikramlar dağıtılıyor, “Allah kabul etsin” sözcükleri uçuşuyor havada.