Geçen gün bir yakınım imzalamakta olduğum evraka baktı ve
imzalar üzerine bir araştırma yaptığını, okuduğu kaynaklara göre
karakter tahlili yapmayı öğrendiğini söyledi. Hiç merak edip
sormayı aklımdan geçirmemiş olsam da birden atıldı: Senin
karakterin şöyle şöyle...
Ona diyemedim ama şunları geçirdim zihnimden: Bu imza şablonları
üzerinden insanı tanımak uzun ve yorucu bir uğraş olsa gerek. Allah
tekrar eder mi. Her karakter başka.
Şimdi prototip olarak anonim insan tasarlıyor küresel sektörler. Ve
ortalamaya hitap ediyorlar. İlaç sanayii de sanat piyasası da,
başka sektörler de böyle.
Vasat zevkler ve yüzeysel donanımlar çağındayız artık. Halbuki ruh
külli olsa da anonim değil. İnsanı yeniden tanımak gerekiyor her
seferinde.
Onu attığı imzaya indirgemek olsa olsa vasat düzey talep eden
tüketim endüstrisine yarar. Yarıyor. İnsanı okumak için gönül
alfabesi gerek. İmza örneklerinden ziyade.
***
Karşındakini tanımak; evet ibadettir niyet edene. Tanımak onunla
hemhâl olmak, onu nefsinden geçirmek, yaklaşmak, içermek ve nihayet
bilmek demek. Ama asıl olarak sevmektir tanımak. Çünkü bir insanı
yakinen tanıdığında onda ağır basan güzelliği görürsün. Güzeli
gören sevebilendir aynı zamanda.
Onu zahirde ve batında tanıdığında artık o olursun. Onu tanımak ile
kendini tanımak aynı anlama gelir. Senin hakikatin olur o.
Böylece bilmeden bilirsin ve artık onu sevmekle bilginin kendisi
olursun.
Yabancı, öteki, gayrı kalmaz. Herkes, her şey yâr olur, ağyâr
ortadan kalkar. Hiç kimse öteki değildir, anlarsın.
***
Ağaca, kuşa, göğe baktım bugün yine onca iş arasında. Ve her şeyin
ne kadar biricik olduğunu seyretmeyi denedim. Allah tekrar etmiyor.
Ne güzel. Her an bir başka işte. Her şeydeki tecellîsi biricik.
Sonsuz ve biricik. Bir.
Tanımak ve sevmek için ne kadar geniş bir imkân.
Baktığın her şeyde senden bir suret var. Bunu görebildikçe
dönüşüyorsun. An açılıyor. Zaman birimleri siliniyor giderek. İyi
de nasıl tanıyacaksın? Resmen mi, gayrı resmi olarak mı?..
Bir de tanımayanlar var. Mevcudu inkar eden, aslını merak
etmeyenler. Kin ve kibir yüzünden sevemeyenler. Şu bizden bu bizden
değil diyerek yâr yüzüne odaklanamayanlar. Karşındakini anlamaya,
odaklanmaya, adanmaya, kendini vermeye bir değer biçemeyenler var.
Eşyayı tanımayan nefsini nasıl bilecek? Karşındakini sevemeyen
Rabbini nasıl bilecek?