Bir yandan siyasi sonuçları bizim açımızdan çok kritik olacak bir seçim sürecindeyiz, bir yandan uluslararası arenada kan ter ve gözyaşıyla gönlümüzü / zihnimizi rehin almaya yeminli güçlere karşı mücadeledeyiz. Ama en çok da kendi içimizde devam ediyor bu savaş. Birbirimizle.
Böyle bir dönemde, dünyanın ve memleketin bugününde savaşın maneviyat, sanat ve kültür cephesini hiç ihmal etmemek gerekiyor. Çünkü asıl savaş toprakta değil gönüllerde kazanılıyor.
Zafer insanlığın aslına dönme yolculuğunda kendini bilmesiyle gerçekleşiyor. Sanatın anadili, bu kendini bilme mücadelesinde gerek kılıçla gerek manevi kılıçla ölmeden önce ölebilenlerin gerçeğinden çektiğimiz nefesle ifadesini buluyor.
Evvelde de böyleydi ahirde de. Sonsuz şimdinin, yani an sırrının dili bu. Nece konuşursanız konuşun, manayı katman katman genişleten bir kuşdili. Gönülden gönle sözsüz emanet misali taşınıp duran benliksiz dil! İlahi. Her birimiz hak nazarında geldiğimiz seviye oranında (kendini bilme marifetinde) bu dilin neferleriyiz, bilerek ya da bilmeden.
***
İşte bu yüzden bu topraklara ruh veren hak erenlerin nutk-ı şerifleri her vakit diri söz olarak şahitliğine devam ediyor. Biz kelimeleri anlamıyoruz diye anlamı da göz ardı ettiğimizden körleşiyor, sağırlaşıyoruz Anadolu’yu elan mayalayan bu hakikat / tevhid diline.