Yıllardır kocaları, oğulları, babaları terör yüzünden şehit düşen genç kadınların acısına bakıyorum. Evladını dağa, hendek savaşına kaptırmış annelerin çilesini görüyorum. Tehcirde, zorunlu sürgünde sığınmacı olmayı göze alanların öksüz yetim kalışı karşısında nasıl da çaresiziz. Bir gün durduk yere eşi göz altına alınan ve yıllarca kendisinden haber alınamayan kadınların yarım kalmış vedalarını da içimde çoğaltıyorum. Acının yalnızlıkla olan iki ucu keskin ilişkisini yadsımak imkansız. Yalnızlık mahkumlarının, hayat devam etse de, gönüllerine yeni girenler olsa da, hep biraz ağzı bağlıdır. Sevmeleri, neşeleri, mutlulukları her an kopma kıvamında yaşanır. Vergileri önceden toplanmış gibidir yalnızlık mağdurlarının. Yalnızlık; yazgıdır. Dünyanın en kalabalık caddelerinde, en renkli vitrinlerinin önünde en sevdikleri kişilerle de buluşsalar, illa yama yapmak durumunda kalırlar mahkum bırakıldıkları yalnızlıklarına.