Güç ve iktidar elde etmek için artık meydan muharebelerine girmek gerekmiyor. Nükleer ya da kimyasal silahlardan daha etkili yöntemlerle dünyaya çeki düzen vermek mümkün. Bu yeni silahın adı ‘algı psikolojisi'.
İletişim kanalları geliştikçe insan daha güdülebilir bir varlık olmaya başladı. Dünyanın en kalabalık ülkesinden daha kalabalık sanal ağlar bu algı silahının en çok işe yaradığı ortamlar.
Elbette algı oluşturmak için senaryolar gerekli. 11 Eylül, İslam'la terörizmi bir araya getiren iyi bir sanaryo idi. Gerçek aktörler kullanıldı ve birkaç on yıl için İslam dünyası terörizm algısına hapsedildi. Ardından DAEŞ gibi örgütlerle kelle uçuran hunhar bir algı İslam'a etiketlendi.
Küresel güçler iki şeye çok önem veriyorlar. İletişim teknolojisi ve psikoloji. Bilindiği gibi propaganda ve algı gibipsikolojik yöntemler,iki dünya savaşının vazgeçilmez aracıydı. ‘II. Dünya Savaşı'nda radyo ve sinema bir psikolojik savaş aracı olarak savaşın tüm taraflarınca kullanıldı. Sadece savaş sürecinde, yüzlerce algı oluşturma filmi çekildi.'
“Zihinleri fethetmek için girişilen savaşın, iki dünya savaşı arasındaki “hayat sahası” ya da “hammaddeler” için yapılmakta olan savaşı gölgede bırakır”. Bu durumu hayretle karşılayan M.Marget, ‘Psikolojik Savaş' adlı kitabında, algı savaşının gerçekleştiği yıllara ışık tutuyor. Ardından kitabın belkide özet cümlesini vurguluyor.“Geleneksel amaçlarönemini yitirmiş değil;mesele dünyaya sahip olmak için biricik anahtarı kullanmak; zihinlerin içine girmektir.
Soğuk savaş bitmedi, sadece hedef değiştirdi. Küresel zorbalık bütün araçlarıyla İslam dünyasına savaş açmış durumda. Yeni algı bir yandan Müslümanları ümitsizliğe iterek kurucu unsur olmalarını önlemek. Öte yandan zalim algısında adres değiştirmek ve Budist imajıyla hedef şaşırtmak.