‘Hazineler, daima yıkık yerlerdedir’ Kendine bu kadar yüklenme, küllerinden yeniden diril.
Bir tüccar saray gibi bir ev yaptırmak istedi. En iyi ustayı araştırdı. Zamanın en iyi yapı malzemeleri için kesenin ağzını açtı. Usta ekibiyle hemen işe koyuldu. Tüccarın işi çok yoğun olduğu için evin yapımını görmek için akşam saatlerini tercih ediyordu. İnşaat hızla devam ediyor ve en kaliteli malzeme kullanılıyordu. Bir gün evin bittiği haberi geldi. Bir sanat eseri ortaya çıkmıştı. Evi yapan ustabaşı evini teslim etmek üzere tüccarı bu kez gündüz davet etti. Adam geldi, baktı gözleri büyülendi, çok sevindi. Birden durdu ve yüzü bembeyaz oldu. Zira bu arazi kendisine ait değildi. İnşaatı görmek için hep gece karanlığında geldiğinden araziyi fark edememişti. Meğer bir başkasının arazisine ev yaptırmıştı. Hayal kırıklığından oracıkta yığıldı.
Hikaye, dünya ve öteki âlem arasında, evi yanlış yere kurduğumuza işaret ediyor. Ruh ve kişilik yurdunda bina edilmesi gereken evi, bedene ve dünyaya kuruyoruz. Bütün gücüyle insan, agresif çekim gücüne sahip olan ego alanına yönelir. Bu sebeple şefkat tokatları inmeye başlar. Can yakıcı yönü ile uğraşırken, alınması gereken mesajlar buharlaşır. “Hadis-i müşkil ve sırriest muğlak.” Her sıkıntılı halin bir kapalı sırrı var.
Bir sivrisinek iğnesiyle koca beden kendinden geçer. Beden bu kadar hassas ve uyarılara açıktır. Peki ya ruh? Ruhumuzda açılan koca gediklerin farkında mıyız? Duygusal ve manevi yetersizliğe dair uyarılar beden uyarıları gibi açık değildir. Dertlerle boğuşurken ruh aynasına bir şeyler yansır. Adına depresyon denilen daralmalar ve daha ağır ruhsal sorunlarınız olabilir. Bir uzvun ağrısı vücuda dair bir uyarı içerirken ruhsal/manevi kayıplara dair uyarı nasıl alınır peki?
Hastalık sağlığın bir parçasıdır. Üzüntü ise mutluluğun yanı başındadır. Daralmalar, kalp genişliğinin ardında pusuya yatmıştır. Ne ki, her şeyin bir manası var.
Mana krizi yaşadığımız bir dünyada madde ilişkileri ile malulüz. Gözümüze boca edilen şekil ve görüntünün üzerini örttüğü bir şeyler var. Metal yorgunluğu değil yaşadığımız madde yorgunluğu. Bu ahval içinde rehber bulma güçlüğü çekilir. Daha vahim olanı ise, bir rehber ya da üstat ihtiyacının farkında mıdır insan? Adına depresyon denilen, adına anksiyete denilen şeyin arkasında çoğu zaman mana krizi yatar. Manevi boşluk içinde olan kişi neden bilimsel tabloyu önemserken ötekini es geçer.