Ramazan’ın Müslüman psikolojinde müstesna bir yeri var. Seküler hayatların mekanik davranışlarının ötesinde anlamlar taşır. Oruç zıt anlamlarla ruha dokunuşlar yapar. Aç kalmak doyumdur, sukut; ifade etmektir, sadelik ihtişamdır, tevazu saygın olmak anlamına gelebilir.
Modern dünyada ise durum farklıdır. İnsanlar üzerinde ki etkinin % 60’ı beden diline aittir. Bir stand-up’çı kadar davranışlarınıza hakim olmanız gerekir. Dilinize % 30 diksiyon hakim olmalıdır. Ayrıca marka amblemli kıyafetlerin etki gücünü artırdığı söylenir. Geriye kalan %10 sözün gücüdür.
İlginçtir geleneksel dünyamızda da sözün gücü %10 dur. Geriye kalan %90 neye dayanır peki? Burada modern dünyadan önemli bir ayrışma vardır. Konuşan kişinin yığılmış bir şekilde bağdaş kurarak oturur, yüz hatlarınızda pek mimiğe rastlamaz. Diksiyon kursuna gitmediğiniz için vurguyu ve durağı bilemezsiniz. Hakikat dünyasında insanı etkilemenin yolu söylediğinizin arkasında durmaktır. Yapmadığın ve deneyimlemediğiniz sözü söylememektir. Kelamın arkasındaki %90 bedene ve dile ait değil, öze ve davranışın tutarlılığına bağlıdır. Biri imaja ve öteki imana dayalıdır.
Modern dünyada kendini öne çıkarmak, geleneksel dünyada ise haddi bilmek evladır. Kendi sınırını iyi bilen kişi toplumda sevilir. İçe çalışmak olgunlaşmak anlamına gelir. Olgunlaşmak için gayrete gelmelidir. Nefs denilen dürtü kaynağı açlık üzerinden sizi kontrol eder. Mesela ölçüyü kaçırdığınız yeme alışkanlığı ile sınır aşılır. Olgunlaşma yolunda kalmak anlamına gelir. Nefsin hoşlandığı davranışın zıt anlamı vardır.
‘İnsan, açlığın yere serdiği tokluğun öldürdüğü ilginç varlık.’ İlim dünyasının ilk öğretmenlerinden Hasan Basri, tipik insanın algısını böyle dile getiriyor. O halde Ramazan’da insanlar gün içinde bitkin ve keyifsiz, akşam ise keyifli oldukları düşünülebilir. Peki tokluk nasıl öldürür. Üstad’ın burada dile getirdiği anlamı arif olanlar anlamıştır. Çünkü arifler bilir ki sofradan doymadan kalkılır. Bu anlamı okuyup kavrayan her kişi irfan yoluna talip olmalıdır!
Hz. Peygamber (s.a.v.) midenin doyum oranına açıklık getirir. “Ademoğlu midesinden daha şerli bir kap doldurmamıştır. Ademoğluna belini doğrultacağı kadar birkaç lokma yeterlidir. Eğer daha fazla yemek istiyorsa, midesinin üçte biri yemek, üçte biri su, üçte biri de nefesi için ayırsın.” Midenin neden üçte biri boş kaldığı halde yemekten kalkmalıdır. O kısım doyunca Hasan Basri’nin söz ettiği ölüm gerçekleşir. İlk bakışta, bu kadarla sınırlıdır fakat manevi ilerlemeler başlayınca kişi daha perhizkar davranır.