İçimizde bize muhalefet eden bir güç var. Oruç bu güce dışarıdan müdahale eder.
Oruç tutan her kişinin beden hazları imsakla mühürlenir. Bazı diyet yapan bazı hastalar bu ayda rahat ederler. İrade gösteremeyip defalarca yenik düştükleri diyetlerini bir ‘niyet' sayesinde rahatlıkla uygularlar.
Dürtülerle haz doyumlarının arası oruçla açılır. Egonun sınır tanımaz coşkusu susturulur. Nefs sükunete uğrarken kalp hareketlenmeye başlar. Manevi ve ruh dünyamızın merkezi olan kalbimiz nefsin sükûnetinden gıdalanır.
Bu ayın anlam ve hikmeti böyle. Fakat toplum umurunda işler karışık. Her yıl ilanlarda “Ramazan coşkusu” ifadesine rastlıyoruz. İftardan sonra yapılan bu etkinliklerin orucu bütünleyen bir yanı yok. Aksine ramazan dışındaki aylara özgü çağrışımlar var.
Peki, oruçlu olan kişinin iftar sonrası bu tür morale ihtiyacı var mı? Oruç tutan kişi, düşünceyi de tutmalıdır. Bu ayın manasına ulaşmak için tefekküre dalmalıdır. Tefekkür için sükunet gerekir.
Beden haz bağımlılığından kurtulunca kalbin üzerindeki bağlar çözülür. Oruç, ruhu sakin bir iklime sokar. İç dinamikleri harekete geçirir. Bedenle ruh arasında zıt yönelişler başlar. Beden hazları yavaşlarken, ruh dünyamız daha duyarlı hale gelir.