ÜNÜN TARİHİ: 20 Nisan 1924
Anayasalar, normalde “içtimaî mutabakat” metinleridir. Bu sebeple, hazırlanacak ve kabul görecek Anayasa maddeleri, toplumun tamamını, hiç olmazsa mutlak ekseriyetini memnun edecek tarzda olmalı ki, toplum ve gelecek nesiller bunun ceremesini çekmesin.
Fakat, Türkiye’de ne yazıkki gidişat pek de öyle olmadı. Anayasa ile “kànun hâkimiyeti” kurmak veya “kuvvetin kànunda olduğu”nu tesis etmek yerine, şahıslar hep ön plânda tutuldu ve yetkilerin kısm-ı âzamı siyasî aktörlere tevdi edildi.
Tıpkı, 20 Nisan 1924’te kabul edilen/ettirilen “24 Anayasası” gibi...
* * *
Evet, Büyük Millet Meclisi'nde 20 Nisan 1924'te kabul edilen "1924 Anayasası", yakın tarihimizin şüphesiz “en uzun ömürlü” anayasasıdır.
Zira, zaman içinde bazı maddeleri üzerinde önemli değişiklikler yapılmakla birlikte, o Anayasa, esas itibariyle 1960 Darbesine kadar yürürlükte kaldı.
24 Anayasası’nın en dikkat çeken özellikleri arasında yer alan iki hususu nazara vermekte fayda var:
Birincisi: Anayasanın 2. Maddesinde yer alan "Türkiye Devletinin dini din-i İslâmdır" ibaresi bilâhare (1928) çıkartılarak, resmî devletin din hanesi boş bırakıldı. Bir mânâda devlet "dinsiz" hale getirilmiş oldu.
1937'de aynı madde üzerinde yapılan bir köklü değişiklik ile, CHP'nin "altı ok"unu temsil eden "cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik ve inkılâpçılık" prensipleri, anayasaya konuldu.
Bu altı ilke, yıllar yılı adeta imânın altı şartı gibi millete lanse ve empoze edilmeye çalışıldı.
İkincisi: 24 Anayasasında, "Kuvvet kànunda olmalı" prensibi adeta iğdiş edilerek, kuvvetin kaynağı Millet Meclisi’ne tevdi edildi. Meclis’te ise, zaten “Tek Adam” hakimiyeti mevcut olduğu için, kuvvet, kànundan şahsa geçmiş oldu.