İnsanlık tarihinin muhtemelen en “şiddetli geçimsizlik” devrini yaşıyoruz.
Bu ise, bizim için en büyük bir tâlihsizlik olsa gerektir.
Baba-oğul, ana-kız, karı-koca, bacı-kardeş, hala-teyze, amca-dayı, gelin-kaynana, vesâire... Bunların birbirine uyum sağladığı, birbiriyle huzur içinde geçindiğine dair örnekler ne yazık ki pek azdır.
Oysa insanlar, bilhassa yeni yetişen nesiller, uyumlu geçinmeye, huzurlu beraberliğe aç ve muhtaç durumda.
Gençlerin gördüğü aile bireyleri arasındaki çekişme ve uyumsuzluklar, şahit oldukları türlü geçimsizlikler, dünyalarında büyük sarsıntılar meydana getiriyor, ruhlarında derin yaraların açılmasına sebebiyet veriyor.
Bir kısmı, içine kapanıyor ve ne yazık ki adeta ruh hastası olup çıkıyor. Bir kısmı ise, huy ve mizacı itibariyle katılaştıkça katılaşıyor, asabileşiyor ve sosyal hayatta bir nevi zehir hükmüne geçiyor.
* * *
Bu şiddetli geçimsizlik hali, sadece gayr-ı müslimler veya ehl-i dünya denilen dinden, mâneviyettan uzak kimselere mahsus değil. Aynı maraz, ne yazık ki, Müslüman ve mütedeyyin kimselerin dünyasına da sirayet etmiş, hatta yer yer haneleri bile istilâ etmiş durumda.