Aşırı duygusallık, bedenin sinir sistemini bozduğu gibi, beynin
mantık-muhakeme bölümünün kitlenmesine, âtıl kalmasına de sebebiyet
veriyormuş.
Güvenerek takip ettiğimiz uzmanların görüşü böyle.
Duygusallığın şüphesiz bir çok çeşidi var.
Aklî muhakemeyi kitleyen, yahut geri plâna iten harama şehvet, aşırı muhabbet veya aşırı şefkat gibi, hiddet, öfke, tehevvür, asabiyet halleri de hissiliğin, yahut duygusallığın sınır-hudut konulmamış dairesi içinde yer alır.
İnsan, ancak irade kuvveti ve irade terbiyesi ile aşırıya kaçan bu duygularını dizginleyebilir, kontrol altına alabilir, yahut hadd-i vasat çizgisine doğru çekmeye çalışabilir.
Bu aslî çizginin dışına çıkıldığında, ya ifrata, ya da tefrite girilir ki, ikisi de maddî-mânevî zarar verir.
* * *
Öfkenin, hiddetin, asabiyetin veya aşırı muhabbetin faydadan çok zarar getirdiğini hemen çoğu kimse biliyor. Ne vak ki, bunu bildiği halde zaaflarına yenik düşerek hatalar zincirine yeni halkalar eklemekten kendini alıkoyamıyor.
İşte, tam da bu noktada devreye girmesi gereken şey, nefis terbiyesine dayalı olarak gelişen tahkiki iman ve onun da bir tezahürü olan “irade kuvveti”dir.