Alabildiğine sarsıntılı, çalkantılı bir zamanda yaşıyoruz.
Mânâ gözü ile bakanlar, bu zamanı “Dehşetli âhirzaman, helâket ve
felâket asrı” diye nitelemişler.
Bu sebeple, en sağlam, en güvenilir diye bilinen zâtlar bile, bu zamanın sarsıntılarından nasibini alıyor.
Tek başına durarak, münferit kalarak “Ne münasebet! Ben gayet sağlam duruyorum. Hiç de sarsılmıyorum. Kendime güvenim tamdır” şeklinde sözler sarf eden kasıntılı kimseler, aslında öncelikle kendini kandırıyor ve inandırıcılığını da kaybediyor.
Hatta, gitgide yalnızlaşıyorlar.
Ama, buna rağmen, iradesi örselenmiş, pörsümüş, zaafa uğramış bazı kimseler yine de gidip “tek adam”a bağlanabiliyor, körükörüne şahıs peşinde koşup ömrünü boş yere tüketebiliyor.
Ne zaman ki, perestiş ettikleri o şahıs ölse, yahut tökezleyip düşse, kısmen fire veren şahısperestler de koro halinde “Kral öldü, yaşasın kral” teranesiyle, eski huylarını yeni kral döneminde de aynen devam ettirirler; tâ ki, canları çıkana kadar...