Türkiye’nin, adeta bodoslamasına bir tarzda “tek adamcılık” girdabına doğru hızla sürüklenmeye çalışıldığı şu günlerde, bu konuyla ilgili Risâle-i Nur’da zikredilen hakikatleri hatırlamaya bilhassa ihtiyacımız var.
Fazla yoruma girmeden, o ulvî hakikatler manzumesinden bir kısmını şöylece aktaralım:
* Mevcut şerefler, zaferler tek adama verilse, binler derece küçülür, erkân ve efrâd adedince gazilik ve hayırlar birtek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı kefaretü’z-zünub olmaz. (Emirdağ Lâhikası, s. 248)
* Nasıl ki bir cemaatin malı bir adama verilse zulüm olur. Veya cemaate ait vakıfları bir adam zaptetse zulmeder. Öyle de, cemaatin sa’yleriyle hâsıl olan bir neticeyi veya cemaatin haseneleriyle terettüp eden bir şerefi, bir fazileti o cemaatin reisine veya üstadına vermek hem cemaate, hem de o üstad veya reise zulümdür. (Mesnevî-i Nuriye, s. 147)
* ...Hakikat ise, müsbet şeyler, haseneler, iyilikler cemaate, orduya tevzi edilir ve menfîler ve tahribat ve kusurlar başa verilir. (Şuâlar, s. 315)
* Cemaatin hayrını, ordunun zaferini başa vermek ve o başın kusurunu cemaate isnad etmek ise, binler hayırları birtek hayra indirmek ve bir tek kusuru binler kusur yapmaktır. (E. Lâhikası, s. 248)
* Nasıl ki bir aşiret fütuhat yapsa, "Aferin Hasan Ağa"; mağlûp olsa "Aşirete tuh" diye aşiret tezyif edilse, bütün bütün hakikatin aksine hükmedilir. (Şuâlar, s. 315)
* İşte, bu sebepler içindir ki, ben, onun dostluğunu bırakıp, onun yerinde, ehemmiyetli bir zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet ettiğim o ordunun dostluğunu aldım ve binler derece daha ehemmiyetli şerefini muhafazaya Risâle-i Nur ile çalıştım. (Emirdağ Lâhikası, s. 248)