Yetkili resmî makamlar tarafından, hemen her gün terörden dolayı yaşanan “insan kaybı” bilânçosunu veriyor:
“Temmuz’dan bu yana şehit olan asker ve polis sayısı şu kadar; etkisiz hale getirilen terörist sayısı bu kadar” diyerekten...
Şehitlerin yekûn sayısı yüzlerle ifade edilirken, teröristlerin sayısı ise binlerle ifade ediliyor: 300-500’e karşılık, 6000-7000 gibi...
İşin acip tarafı, bu rakamlar, zaman zaman siyasî ekâbirlerin dilinden adeta bir övünç ve iftihar tablosu gibi nazara veriliyor.
Ölenlerin hepsi de insan; üstelik bizim insanımız ve biz bu çok ölümlü tablo ile övünüyor, hani neredeyse gurur duyuyoruz.
Fesubhanallah!.. Ne günlere kaldık, aman yâ Rabbî!
* * *
Bir taraftan, çok insan öldürdü diye Beşşar Esad ve rejimini yerden yere vuruyor, lânet okuyor ve nefretle yâd ediyoruz; diğer taraftan, kendimiz çok insan öldürüp öldürtmeyi adeta bir “üstün başarı” gibi lanse etmeye kalkışıyoruz.
Bu arada, bir başka çelişkimiz de şudur: Bir taraftan Suriye’li mültecilere bağrımızla birlikte kapılarımızı da açtık, “Gelsinler, gelsinler! Çünkü onlar Muhacir, biz de Ensarız” dedik, sonra da gayr-ı müslim Avrupa ülkelerine dönüp onlardan yardım diledik. Dahası “Eğer TC vatandaşları için vizeyi kaldırmazsanız... Eğer mülteciler için şu kadar parayı vermezseniz... Bu mültecileri kafileler halinde sizin ülkenize gönderiyoruz, ona göre...” demeye getirdik.