Cumhuriyet’in ilk çeyrek yüz yılı “dine müdahale” çabalarıyla
geçti. Son kırk-elli yıldır “dini kullanma” siyasetine tanıklık
etme bahtsızlığını yaşıyoruz.
Oysa, siyaset yoluyla “dine hizmet” etmektir, esas olan...
* * *
Laikperest Kemalistlerin laiklikten anladığı şey, maalesef “dinsizlik” mânasıydı. Nitekim, 1950’den önceki uygulamaları da aynen bu istikamette olmuştur: Camiye, Ezana, Kur’ân’a, dinî giyim-kuşam dahil, her türlü dinî ibadete müdahale edilmekten geri kalınmadı.
Müdahalenin ötesinde, cebrî kànunlarla, para ve hapis cezalarıyla, milyonlarca mâsuma kan kusturuldu, dünyaları başlarına yıkıldı.
* * *
Son yıllarda ise, siyasî ikbâl ve iktidar uğruna, ne yazık ki bu kez “dinî kullanma” yöntemi ihtiyar edildi. Bunları da “Dindar Kemalist” şeklinde tarif ve tasnif etmek mümkün. Tabiî, itikadî noktada değil, belki amelî yönleri itibariyle...
İşin garibi, ilk dönemde olduğu gibi, bu son dönemde de en çok sıkıntıyı çekenler, yine “dindar kesim”den kendi insanlarımız....
Siyaset topuzu, daha çok “dindar muhalif” şeklinde görünen mâsumlara karşı kullanılıyor.
Şimdi, bu konuyla ilgili olarak, dünden bugüne yaşanan acıların, zulüm ve baskıların tarihî seyrine kısaca bir nazar gezdirelim.