Yeni Anayasa ile Başkanlık Sistemi konusundaki tartışmalar, gündemin en ön sıralarına tırmandırılmış durumda. Ne var ki, gündemi işgal eden bu her iki konuda da ciddî usûl hataları yapılıyor.
Bilindiği gibi, usûlde hata yapılması, esasta anlaşmayı da, maksada vâsıl olmayı da alabildiğine zorlaştırıyor.
* * *
Usûlde ciddî hatalar yapıldığını ortaya koyan en bariz bir gösterge şudur: Yeni Anayasa çalışması gibi Başkanlık Sistemi konusu da, doğrudan doğruya bir tek şahsa endeksli şekilde konuluşup tartışılıyor.
Daha açık bir ifade ile, siyasî iktidar ve onunla birlikte hareket eden kesim, bu iki konuya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aynen baktığı gibi, hatta onun hoşuna gidecek şekilde bakıyor.
Muhalif kesim ise, Erdoğan’ın tam zıddına giderek, her iki konuya da onun tersi istikametinde bakarak birtakım değerlendirmelerde bulunuyor.
Doğrusu, bu iki bakış açısıda sağlıklı olmadığı gibi, bunların isabet kaydetmesi de beklenmiyor ve beklenilmemeli.
Zira, birbirine taban tabana zıt görünen bu iki bakış açısının bir ortak noktası var ki, o noktada fikirler tamamen sığlaşıyor ve ufuklar alabildiğine daralıp kararıyor. Bu zıtların müşterek noktası ise şudur: “Şahsa odaklı” yaklaşım biçimi.
Yani, bir taraf aşırı bir muhabbet ve meddahlık ile şahsa odaklanmış; diğer taraf ise, aşırı bir kin ve adâvetle yine aynı şahsa odaklanmış durumda.
Günümüzde, sıradan bir konuda bile bu tarz “kişi bazlı” davranışlara itibar edilmemesi gerekir iken, Anayasa ve Devlet sistemi gibi en hayatî konularda böylesi bir fâsid dairenin içine girilmiş olması, ülke ve milletin geleceği adına tam bir talihsizlik olsa gerektir.