Haksız adamın insafsız olması bir yana, aynı zamanda ürkek, korkak ve tedirgindir. Rüzgârın her an aleyhine dönebileceği ve foyasının ortaya çıkacağı ihtimalini düşünen haksız kimseler, daimî bir sıkıntı, gerginlik ve tedirginlik haleti içinde olurlar. Bu vaziyet, zaman zaman başarılı olmalarına ve yüksek mevkilere çıkmalarına rağmen, onları büyük ölçüde huzursuz eder, hatta azap içinde bırakır. Demek ki, bu dünya hayatında da huzur arayan ve vicdanî rahatlık içinde olmak isteyen kimse, kuvvete değil, hakka dayanması ve hak olan şeyleri dâvâ etmesi gerekir. Şayet güce, kuvvete ve pro pagandanın sihirli formülüne istinad ederek bir yerlere varmaya çalışılıyorsa, sûrî ve muvakkat bir saadetin ardından, kederli ve elemli bir akıbetin yaşanacağı da muhakkaktır. Zira, kuvvetin zoruyla bir binayı yıkmak kolay; fakat, sağlam ve güvenilir bir binanın inşası için sadece kuvvet unsuru kâfi gelmez ve gelmiyor. Güç, kuvvet ve servetten önce, haklı ve tutarlı bir tasarım, bir plân, proje ve hatta fizibilite çalışması gibi hayatî unsurlar gelir. Nitekim, günümüz dünyasında medeniyette ileri giden, ülke ve toplum olarak nisbeten huzur ve güveni sağlayan ülkelerin, özellikle bu hayatî unsurlara ehemmiyet verdiği ve öncelikler hanesine kaydettiği görülüyor.