Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde yaşayan insanlarımız, sönmek-dinmek bilmeyen iki ateş arasında hayatını idame ettiriyor.
Hem sınırın ötesindeki Suriye ve Irak canibinden içeri doğru göç dalgaları ve ateş topları geliyor, hem de iç kesimde yıllardır süre gelen kan ve ateş yüklü çatışmalar, halkı canından bezgin bir duruma getirdi.
Dahası, bu çift taraflı kaç-göç ve kan-ateş ikliminin ne kadar süreceği de bilinmediği, hatta kestirilemediği için, kendi canımızdan olan bu insanların bir kısmını ne yazık ki ruhî bunalıma doğru sürüklüyor.
Terör örgütünün bir kolu, güvenlik birimlerini bölgeye çekmek için canhıraş şekilde çalışıyor. Kürtler bunlardan çektiği sıkıntı, kahır ve çilenin bir benzerini tarihi boyunca hiç görmedi, çekmedi, yaşamadı.
Kan ve şiddet metoduyla insan haklarını aramak, insanlıktan nasibini almamışlıkla eşdeğerdir.
Öte yandan, devlet adına türlü cinayetler işleniyor. Operasyonlar esnasında, hiç ilgisiz masum sivillerin canı gidiyor, evi-barkı yakılıp yıkılıyor.
Bir taraftan da, yine resmî görevliler tarafından, bölge insanını tahrik eden ırkçı duvar yazıları yazılıyor.
Bu böyle gitmez, gitmemeli...