Kimi insan var, adeta taparcasına gücün, kuvvetin, şöhretin,
servetin tarafını tutar.
Kimi insan var, hakkın kuvvette olduğuna inanır; değişen kuvvet
dengesine göre de pozisyon alır.
Kimi insan var, eline geçen kuvveti hak-hukuk demeden muhaliflerine karşı acımasızca kullanır.
Bütün bu kesimleri şu şekilde kategorize etmek de mümkün: Güce tapan, güçten korkan ve gücü kullananlar.
Bir de hepsinden farklı bir bakış açısıyla “Kuvvet haktadır” diyerek, bu kudsî prensibe daima ve hayatının sonuna kadar sâdık kalanlar var.
İşte, asıl tebrike, takdire şâyân olanlar bunlardır.
Bunlar vakur ve izzetlidirler.
Bedenleri ezilse de, izzetlerini çiğnettirmezler.
Boyunları kesilse de, çekmeye gelmezler.
İzzet û ikbâl ile bâb-ı hükûmetten çekilseler de, millet yolundaki hizmetin azimetinden asla geri dönmezler.
Dâvâları için ölümü hiçe sayarlar.
Kefenleri boyunlarında gezerler.
Zillet içinde yaşamaktansa, izzetle ölmeyi tercih ederler.
Ekmeksiz yaşarlar; hürriyetsiz yaşamayı kabul etmezler.
Şu “darb-ı mesel”e hakkıyla istihkak kesbederler: “Eksik olsun zilletle boyun eğerek, kazandığın ekmek.”