GÜNÜN TARİHİ: 22 Eylül 1520
Osmanlı ve hatta İslâm tarihinin en parlak yıldızlarından biri, hiç
şüphe yok ki, Sultan Fatih’in torunu Sultan Selim Hân’dır.
En parlak yönü ise, onun “İttihad-ı İslâm” için yapmış olduğu köklü ve semeredar hizmettir.
İşte, bu muazzam hizmetin mütevazı bir hâdimi olan Sultan Selim, 22 Eylül 1520’de vefat ederek, dâr-ı âhirete göç eyledi.
Saltanatının 8. senesinde ve yaşı itibariyle henüz 50’sine varmadan vefat etmesi, onun nâmının gittiği her yerde büyük bir teessür uyandırdı. (İran ve ehl-i Şiâ olanlar istisnâ tabi.)
Sultan Selim’in bu erken vedâsı, usta şairleri de derinden etkilemiş olmalı ki, onun vefat tarihine “Ebced ve Cifir”le şu kaydı düştüler:
Şems-i asr idi; asrın da şemsin
Zıllî memdûd olur; zamanı kasir
(Yani: Asrın güneşiydi; güneşin de ikindi vakti gibiydi. Gölgesi uzun; ama, zamanı kısaydı.)
Ve, İslâm Birliği
Ümmetin (İslâm milletinin) birlik ve beraberliğini hayatının en büyük gayesi haline getirmiş olan Sultan Selim'in aşağıdaki mısraları, yüz yıllardır dillere destan olagelmiştir.
Nitekim, asrın müceddidi olan Bediüzzaman Hazretleri de “İttihad-ı İslâm” fikri noktasında bu zâtı takdir ediyor ve “Elhasıl: Sultan Selim'e biat etmişim” diyor. Hemen ardından, onun bahsettiğimiz şu mısralarını kendi eserinde de iktibâsen zikrediyor:
Milletimde ihtilâf-u tefrika endişesi,
Kuşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni.
İttihatken savlet-i a’dayı def’a çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağdâr eyler beni.
(Yani: Milletimin ayrılma bölünme endişesi,/Mezarımda dahi rahatsız eder beni./Saldırgan düşmanlara karşı birleşmek iken çâremiz,/Birlik olmazsa eğer, kızgın demirle dağlanmış gibi yanarım ben.)