Son zamanlarda sıklıkla şu meâlde sözler duymaya başladık: “İşte arkadaşlarıyla paylaştığı son resimler...”
Gazete sayfalarında gördüğümüz veya tv ekranlarından izlediğimiz konuya dair resimli haberler, daha çok erken yaşta vefat eden, travmatik kaza geçiren, ağır şekilde hastalanan, yahut komaya giren kimselerin acınacak durumuyla ilgili.
Söz konusu resimler, o kimselerin “sosyal medya” hesaplarında yer alıyor: Twitter, Facebook, Instagram, vesâire... O kişilerin hesaplarındaki resimlere şöyle bir bakıyorsunuz, teessüf ve teessürle “Bakmaz olaydım” diyorsunuz. Neler paylaşılmış, neler...
Arada hassasiyet, husûsiyet, mahremiyet, nezahet, nezaket, âdâb-ı muâşeret diye birşey kalmamış.
Ne yemişler, ne içmişler, nasıl eğlenmişler, nerelerde gezip tozmuşlar, kim ne tür komiklikler yapmış, birlikte ne tür şaklabanlıklar sergilenmiş, hepsi içiçe, yanyana, peşpeşe bütün takipçilere servis edilmiş.