Türkiye’de on beş yıla yakındır bir “siyasî istikrar”
yaşanıyor.
AKP, istikrarlı şekilde, her seçimde birinci parti oluyor ve tek
başına iktidara geliyor.
Gerçi, geçen yılki 7 Haziran seçimlerinde bir tökezlenme yaşandı; ancak, hemencecik bir “terör dalgası” devreye girdi ve AKP daha da güçlenerek, yeniden “siyasî istikrar”ın dümenine geçti.
İşte, o günden beri terör de, siyaset de istikrarlı bir şekilde yolunda ilerlemeye devam ediyor.
* * *
Dahilde, bir başka istikrar daha var. O da şu: Bu milletin hemen bütün grup ve cemaatleri istikrarlı şekilde bölünüp parçalandı.
Ayrıca, hemen her kesimden insanlarımız, bir başka kesimle karşı karşıya geldi; hısımlar bile hasım oldu.
Öyle ki, yer yer aynı ailenin bireyleri dahi birbirlerine karşı amansız ve eminsiz birer düşman halini aldı.
Dahası, küskünler, dargınlar ordusu meydana geldi.
Aynı ülke içindeki Ehl-i Sünnet’ten insanların birbirine karşı hasmâne bir cephe alması ise, tarihte ilk kez bu “istikrarlı!” dönemde vuku buldu.
Şimdilerde herkes için istikrarlı hale gelen bir durum da şu ki: Bugün hiç kimse canını, malını, iş ve meslek hayatını güvende ve garantide göremiyor.
Diplomasiye gelince...
Dünya ülkeleriyle, ama özellikle komşu ve kardeş ülkelerle olan diplomatik münasebetlerimizde ise, kelimenin tam anlamıyla “istikrarlı bir istikrarsızlık” hali yaşamaktayız.
İşte, Irakla, İran’la, Suriye ve Mısır ile, Libya ve Kıbrıs ile, Filistin ve İsrail, Almanya ve Rusya ile yıllardır zigzaklarla ve gel-gitlerle dolu bir diplomatik münasebet hali yaşıyoruz.