Erciyes ve Hasan Dağı gibi Anadolu’nun ortasından semâya
yükselen iki muazzam sütunun bulunduğu Orta Anadolu’yu gezdik;
dağlar gibi istinat kalesi teşkil eden beş ayrı hizmet mahallinde
son derece feyizli, bereketli, nurlu, sürûrlu bir hafta sonu
geçirdik.
Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini Kapadokya Bölgesi şümûlüne giren
Kayseri, Kırşehir, Ortaköy, Aksaray ve Nevşehir’deki
okuyucularımızı, kadim dostlarımızı ve sâir ehl-i himmet
arkadaşlarımızı ziyaret ederek, onlarla ruh ve mânâ atmosferinde
kaynaşarak, unutulmaz hatıralarla tezyin ettik.
Alâkadarlık, iştiyak, duyarlılık fevkalâde yüksekti. Yer yer saatler süren ders, sohbet, seminer, soru-cevap fasıllarında sıkılan, rahatsız olan kimseye rastlamadık. Bilâkis, vakit darlığından, zamanın yetersizliğinden yakınmalar oldu.
O feyizli, saadetli atmosfer içinde fikrimi yokladım, duygularımı kontrol etim, latifelerimi dinledim... Gördüğüm, okuduğum ve hissettiğim mânâların bir hülâsası şudur: Aynen İhlâs Risâlesinde ifade edildiği gibi, bilmânâ “Uhuvvet dairesinde muhabbetle yapılan o ders ve sohbetlerdeki feyiz, bereket ve saadetli atmosferin hâsıl olması, kardeşlerin ihlâs ve sadâkatından geldiğine katiyyen şüphemiz kalmadı.”