Karşılarında bir muhalefet cephesi görmek istemeyen jakoben Kemalistler, 1923’ten itibaren hiçbir partiye hayat hakkı tanımadılar.
Anayasaya göre parti kurmak yasak değildi. Ne var ki, Cumhuriyetin daha ikinci senesinde kurulan bir muhalefet partisinin (1924, TCF) başına gelmeyen kalmadı.
Gerek ilk seçimlerin yapıldığı günlerde ve gerekse muhalefet cephesinin bir siyasî parti şeklinde tezâhür ettiği dönemde, devlet partisinin marifetiyle korkunç cinayetlere imza atılması ve ortamın baştan aşağıya terörize edilmesi, insanları öylesine korkutup yılgınlığa sevk etti ki, yaklaşık yirmi yıl boyunca kimse cesaret edip de bir tek adım atamadı.
1945’te fiilen çok partili sisteme geçilmesi bile, Birleşmiş Milletler kurucu üyesi devletlerin, Türkiye hükûmetini buna mecbur etmesi sayesinde mümkün olabildi ancak.
Buna rağmen, 1946’da yapılan ilk çok partili seçimler, tarihin kayıtlarına “sopalı ve ayıplı seçim” tabiri ve tarifiyle geçmiş oldu.
O tarihte yapılan seçime sadece iki parti katılabildi: CHP ve DP.
Seçimler, süngünün gölgesinde yapıldı. Demokrat adaylar ve sandık görevlileri bir ton dayak yediler, türlü saldırılara maruz kaldılar.
“Ayıplı seçim” tâbirinin sebebi ise, o dönem itibariyle “oylama açık, sayım gizli” şeklinde yapılmasıydı.