Kürtler, temel insanî hak ve hürriyetlerini kuvvet-şiddet
metoduyla asla elde edemezler.
Bu ilkel ve çağ dışı metodun zararı en çok kendilerine dokunur.
Çünkü:
Birbiriyle kavga etmeye;
Yek-diğerinin kuvvetini kırmaya;
Dahilî ihtilâfı körüklemeye;
Yıllar yılı kan dâvâsı gütmeye;
Küçük bir çatışmayı büyütmeye;
Bölünüp parçalanmaya;
Karşı tarafı kuvvet ile sindirmeye;
Ve nihayet, küresel oyuncuların tuzağına düşüp kendi aralarında ölümüne kutuplaşmaya, kamplara ayrılmaya, huy ve mizaçları (psiko-sosyal yapıları) itibariyle son derece müsaittirler. Hem, bu tesbit veya teşhis yeni değil. Bundan 450 SENE evvel yapılan bir araştırmanın sonucu da aynı noktaya parmak basıyor.
Meselâ: Şeyhülislâm, tarihçi, kadı ve aynı zamanda müderris bir şahsiyet olan Hoca Saadeddin Efendi, (1536-99) Kürtler arasında yapmış oldu gözlem ve tesbitlerini “Tâcüttevârih” isimli eserinde şu sözlerle tarihe not düşüyor: “Allah’ın birliğini, Hz. Muhammed’in (asm) hak resûl olduğunu ifade eden ‘Kelime-i Şehadet’ten başka, onları birbirine bağlayan sağlam bir bağ yoktur.” (Türk-Kürt Kardeşliği, s. 115)