Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesindeki (1935) sorgulaması esnasında
ilgili konuyla bağlantılı olarak, Bediüzzaman Hazretleri,
kendisinin “Dindar bir cumhuriyetçi” olduğunu beyan eder.
Dindar bir cumhuriyet lâik olamaz; lâik bir cumhuriyet de dindar
olamaz.
Din ve lâiklik, taban tabana zıt veya düşman olup çatışmasa bile, birbiriyle tamamen uyumlu da değiller ve asla aynileşemezler.
Nitekim, ilk TC Anayasasının 2. maddesinde “Devletin dini din-i İslâmdır” ifadesi yer aldığı müddetçe, lâiklik prensibinin yeri Anayasada yoktu.
Aynı şekilde, değiştirilen TC Anayasasının 2. maddesine “lâiklik” konulduğunda (1937) da oradan “din” tâbiri bütünüyle kaldırılmış oldu.
Hürriyetin, meşrutiyetin, cumhuriyetin İslâm dininde yeri vardır; laiklik ise, kategorik olarak aynı mânâ bütünlüğüne dahil edilemez.