Bir teklif ve imtihan meydanı olan şu dâr-ı dünyada, bazı şeyler
vardır ki örtülü, perdeli, yahut tentenelidir.
Yani, var olduğuna inanıldığı halde, bunlar açıktan açığa
bilinmezler. Bilinse şayet, teklif de, imtihan sırrı da ortadan
kalkmış olur.
Demek ki, aleni şekilde bilinmemeleri ve bir derece gizli-saklı bırakılmaları, hem hikmete, hem hakikate gayet uygundur; aykırı her hangi bir tarafı yoktur.
Peki, nedir bu bilindiği, varlığına inanıldığı halde, herkesin alenen göremediği, dolayısıyla kat’î sûrette bil(e)mediği şeyler?
Meselâ: İnsanlar arasında Allah’ın velî kulları; Ramazan’da Leyle-i Kadir, Cumâ gününde vakt-i icâbe-i duâ, ömür içinde ecel vakti, dünyanın ömrü içinde kıyâmetin vakti, vesâire... (Sözler, s. 309; 24. Söz)
İşte, aynı hakikatli sır, Hz. Mehdî, Hz. İsâ, Süfyan ve Deccal gibi, âhirzamanda zuhûr edecek şahısların durumları, vaziyetleri için de geçerli.