Sen “düşmân-ı gaddâr” olan nefis ve şeytanınla uğraş. Diğer
düşmanlarını ise Allah’a bırak.
Şüphesiz ki Allah, senin o haricî düşmanlarının hakkından gelir ve
derslerini de verir.
* * *
Sen kendi doğrularını söyle, yaşamaya çalış ve bunları usûlü dairesinde yaymaya gayret et.
Muhtaçlara tesir ve muhataplara kabul ettirmek ise, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’ın vazifesi.
Aklı başında olan kimse, haddini aşarak Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmaz.
Karışırsa, muvaffâk olamayacağı gibi, te’dib sillesini de yer.
* * *
Sen iman kardeşinde, dâva arkadaşında kusur arama. Bulmak için ararsan, bulursun.
Fakat, bunun sana da, ona da bir faydası yok. Aranızda olması gereken âhenge, ülfet ve ünsiyete zarar verir.
Takdir edilecek haslet odur ki, kardeşinde hasbelkader bir kusur gördüğünde, onu ilân ve ifşâ etmek değil, bilâkis örtmeye çalışmaktır.
Ama, yok ben illa da kusur görmek istiyorum diyen kişi, kendi kusurlarını düşünüp onları ıslâha çalışabilir.