Konumuza esas teşkil eden manzaranın önce resmini çekelim ve
genel görüntüyü şöyle kabaca yansıtmaya çalışalım:
Bilhassa son otuz yıldır Türkiye’de hız kazanan bir göç dalgası
var.
Bu dramatik göç dalgası, daha çok ülkenin doğusundan batı bölgelerine doğru akıp gidiyor.
Daha açık bir ifade ile yazalım: Özellikle terör belâsı ve can güvenliği endişesiyle, doğup büyüdüğü toprakları terk eden mağdur ve muhacir Kürt vatandaşlar, daha çok Türk nüfusunun ağırlıkta olduğu batıdaki bölgelere gidip yerleşiyor. Orada iş ve aile hayatı itibariyle yeni ve huzurlu, güvenli bir düzen kurmaya çalışıyor.
Adana, Ankara, Antalya, Mersin, İzmir, İstanbul gibi büyük ve kozmopolit metropoller bir yana, Denizli, Aydın, Manisa, Afyon, Balıkesir, Bursa, Kocaeli, Sakarya, Samsun, Düzce, Bolu, Osmaniye, K. Maraş, Konya, Eskişehir, Tekirdağ, Yalova gibi vilayetlerin küçüklü-büyüklü yerleşim merkezlerinde mukim on binlerce, hatta yüz binlerce Kürt kökenli aile huzur ve güven içinde yaşıyor.
Onları rahatsız eden bazı münferit vak’aların da, provokatörlerin işi olduğunda şüphe yoktur.