GÜNÜN TARİHİ: 4 Ağustos 1918-22
Enver Paşa ile Bediüzzaman Hazretleri, birbirlerine karşı hep
samimî ve sadâkatli iki dost olarak tarihe geçtiler.
Aynı şekilde, bu her iki şahsiyet de, M. Kemal’e hiç dost olmadılar, yıldızları hiç barışmadı, birbirlerine hep muhalif düştüler.
Esasen, Kemalistlerin bu iki meşhûr zâta olan bitmez-tükenmez kin, garaz ve düşmanlıklarının sırrı, bu “muhalif”lik noktasında düğümleniyor.
Günün birinde, bu düğümün açılmasını temenni ederek asıl konumuzun detaylarına geçelim.
* * *
4 Ağustos, bu her iki zât için de hayatın dönüm noktalarından birini teşkil ediyor: Bediüzzaman’ın “âlimlik payesi” ile Enver Paşa’nın ise “şehitlik payesi”, 4 sene arayla 4 Ağustos gününe tevâfuk etti.
Şimdi, sırasıyla bu iki hadisenin kısacık bir seyrine bakalım.
4 Ağustos 1918: Bediüzzaman Hazretleri’nin Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye âzâlığına tayîni yapıldı.
Padişahın iradesiyle ve Şeyhülislâmlığa bağlı olarak kurulan bu Yüksek İslâm Akademisine, Bediüzzaman, Ordû-yu Hümâyûna (Osmanlı Ordusuna) ayrılan kontenjandan girerek âzâ oldu.
Enver Paşa’nın ricâsıyla bu müesseseye müracaatını yapan ve resmî üyelik formunu dolduran Said Nursî, kendini şu şekilde tanıtıyor: "İsmim Said, şöhretim Bediüzzaman'dır. Pederimin ismi Mirza'dır. Ma'ruf (bilinen) bir sülâleye nisbetim yoktur. Mezhebim Şafiîdir. Devlet-i Osmaniye tebâiyetindenim. "Tarih-i velâdetim 1293'tür. Doğum yerim Bitlis vilâyeti dahilinde Hizan kazası mülhakatından İsparit nahiyesinin Nurs karyesidir."
* * *
Müracaat tarihinden 8 gün sonra (12 Ağustos 1918) resmî açılışı yapılan 26 üyeli "Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye", İslâmiyet hakkında en zor, en çetin soruların cevabını ve en müşkil meselelerin izahını yapabilme vazifesi ile tavzif edilmişti.
Böyle bir akademide çalışmak bu makamda hizmet etmek, öyle anlaşılıyor ki, Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi isteği ve çabası ile değil, Padişahtan sonra en yüksek mevkide bulunan Enver Paşa’nın arzu ve gayreti ile mümkün olabilmiş.
* * *
Enver Paşa, ilk etapta Kafkas Cephesi’nde telif edilmiş olan İşaratü’l-İ’câz tefsirini bir “yadigâr-ı harb” olarak tâbedilmesi için kâğıdının masrafını şahsî kesesinden ödeme kadirşinaslığını gösterdi.
Aynı Enver Paşa, ayrıca hükümetin temâyülü ve Şeyhülislâmın teklifiyle Üstad Bediüzzaman’ın Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye azalığına seçilmesini sağladı.
Kendisi “Harbiye Nezareti” adına Gönüllü Alay Kumandanlığı yapmış olan Bediüzzaman’a ordunun iftihar madalyasını takdim ettiği gibi, ona ilmiye sınıfının en yüksek ikinci rütbesi “Mahreç Mevleviyeti” payesinin verilmesine de yardımcı oldu.
Enver Beyin şehâdeti
4 Ağustos 1922: Enver Paşa, Tacikistan’da Ruslarla çarpışırken, vücuduna isabet eden kurşunlarla şehid düştü.
Heyecan ve mâcera yönüyle birlikte milletperver ve hürriyetperver yönüyle de tanınan Enver Paşa, İttihad-Terakkî Cemiyeti’nin önde gelen isimlerinden biridir.
1908’de Resneli Niyazi Bey ve diğer bazı subay arkadaşlarıyla birlikte dağa çıkma pahasına Manastır’da ve Selânik’te önce Hürriyet, hemen ardından İstanbul’da Meşrûtiyetin resmen ilân edilmesine öncülük etti.
1912’de meydana gelen Balkan Savaşı esnasında daha çok siyasetle meşgul oldu ve 1913’te “Halaskârân Zâbitân”a karşı meşhur “Bâbıâli Baskını”nı gerçekleştirenlerin başında göründü. Aynı sene Bulgar işgalindeki Edirne’nin kurtarılmasında birinci derecede rol aldı.
1914-18 yıllarında cereyan eden Birinci Dünya Harbi’nde “Padişah vekili” ve “Erkân-ı Harbiye Reisi” sıfatıyla en büyük kumandan olma vasfını taşıdı.