Adâlet herkese lâzım; kuvvet ise, adâlet için lâzım.
Evet, “Kuvvet kànunda olmalı. Yoksa istibdat tevzî olunmuş
(dağıtılmış, yaygınlaştırılmış) olur.”
Aynı şekilde, “Adâlet ve meşveret ve kànunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.” (Tarihçe-i Hayat: 52)
Buna göre, kendimizi çek ederek sormamız gereken soru şu: Türkiye’de, halihazırda “hukuk ve adâlet” mi hükmediyor, yoksa “siyasetin topuzu” mu?
Adâletin hâkim olduğu yerde, insanlar kendini “güven”de hisseder; siyaset topuzunun hükmettiği yerde ise, insanlar tedirginlik yaşar: Bizzat kendisi veya yakınları adına...
Şimdi, siz kendinizi (can, mal, evlât itibariyle) rahat ve güvende mi hissediyorsunuz, yoksa iç dünyanızda bir endişe ve tedirginlik hali var mı?
Soruyu böyle basite indirgemek lâzım ki, sorunun cevabı da rahat, basit ve kolay olsun.
* * *
Hak ile kuvvetin birbiriyle doğrudan teması ve bağlantısı vardır.
Hak ve adâlet terazisi yerine kuvvet kullanmak, hiç şüphesiz ki zorbalıktır.
Fertten devlete kadar, kuvvetin de, adâletin de dereceleri var.
Kuvvet oranı büyüdükçe, zorbalığın şiddeti de ona göre büyür.