Uykunun değişik evreleri, dereceleri, tabakaları var.
Bazı analizcilere göre, uykunun en derin tabakası, uykuda olan
kişinin, uyandığını zannederek, gördüğü rüyâyı birilerine
anlatmasıdır.
İşte, hiçbir peşin fikir, hüküm ve niyet içinde olmaksızın ifade edeyim ki, mevcut hâkim siyasete tav olmuş bazı dostları, aynen o derin uyku halinde görmekteyiz.
Kendini uyanık zannediyor; yani kendini uykudan uyanmış görüyor; ama, siyaset âleminde olup-bitenleri aynen rüyâsını anlatır gibi anlatıyor... Tabiî, hiç farkında bile olmadan.
Bu feci durum karşısında, biz de elimizden geleni yapmaya, gereken ikaz ve ihtarlarda bulunmaya çalışıyoruz. Fakat ne hikmetse, bunda fazla etkili olamıyoruz.
İşte, tam da bu noktada, Rüyâ makalesi yazarı Namık Kemâl’in bu vaziyete dair aşağıdaki nidâî söz ve mısralarını tahattur ettik; bilvesile, bunları sizinle de paylaşmak istiyoruz. Şöyle ki:
“Heyhât! Nicedir bu hâb-ı gaflet!
“Bu kadar zamandır gözü açık uyudunuz; gördüğünüz rüyâların hangisi hakka isabet etti?
“Ey gaflet uykusunda yatanlar!
“Sâni-i Kudret, âsâr-ı rahmetini temâşâ için nazar vermiş. Siz ise, gözünüz açık iken uyuyorsunuz; gözünüz kapandıkça, adeta meyyit (ölü) haline geliyorsunuz
“Fesübhanallahil-azim!
“Dünyada gördüğünüz bu kadar ahvâlin hangisinde sebat buldunuz, hangisinde isabet ettiniz?
“(Yaşanan) İnkılâbâtın hangisinden kablelvukû haberdar oldunuz?”
Namık Kemâl, bu Rüyâ makalesinin sonunda, o meşhûr Hürriyet Kasidesi’nin sonundaki şu mısraları da tekrâren zikrediyor:
Ne efsunkâr imişsin âh ey didâr-ı (çehre-i) hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi; kurtulduk esâretten
Ne yâr-ı cân imişsin âh ey ümid-i istikbâl
Cihanı sensin azâd eyleyen bin ye’s û mihnetten
Senindir devr-i devlet, hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfz eylesin, her türlü âfetten
Kilâb-ı zulme (zulmün köpeklerine) kaldı, gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jiyân (aslan) bu hâb-ı gafletten
* * *
İslâmın dağ ve sahralarında, şimdi zulmün köpekleri geziyor, cirit atıyor. Yaralı aslan misâli Müslüman evlâdı ise, derin gaflet uykusunda yatıyor.
Hem öyle bir gaflet uykusu ki: Tâ bir asır evvelden vatan evlâtlarını hürriyet rüzgârı, meşrûtiyet meltemi, adâlet ve uhuvvet iksiri ile uyandırmaya çalışan Üstad Bediüzzaman’ı tutup hapse atan, hatta tımarhaneye gönderen “şahıs merkezli siyaset”e adeta perestiş, ınkıyâd, serfürû edercesine gidiyor.
Hani, neredeyse Bediüzzaman’ı cezalandıran müstebidleri değil de, yüzde yüz mâsum ve mağdur durumdaki Üstad’ın kendisinde hata kusur bulup onu suçlayacaklar.
Vâ esefâ! Derin uyku halindeki bu dost ve ihvanlarımız, zaten “Zamâne Abdülhamidçiler”in yanındalar, onların hemen her icraatini alkışlayıp duruyorlar; bu gidişle, aynı o muhaliflerin ağzıyla, diliyle konuşmaya başlayacaklarından ciddî mânada endişe ediyoruz. Zirâ, hâb-ı gaflette olduklarının ne yazık ki hâlâ farkında değiller.