Mâzi filmini geri çevirmek mümkün değil. Fakat, yaşanan acıları
kısmen de olsa dindirmek mümkün.
İşte, 1915’te Osmanlı Ermenileri ile Müslüman nüfus arasında
yaşanan derin acılar da bu türden.
Ermeniler, Avrupa’da yetiştirilen ve Çarlık Rusyası tarafından tepe tepe kullanılan Taşnak ve Hınçak (bilâhare Asala) gibi Ermeni terör örgütü militanlarının yakıp yıktıklarını tereddütsüzce reddetmeli. Buna mukabil, Türkiye de, bozuk İttihatçıların, özellikle başını Talat Paşa’nın çektiği insanlık dışı icraatlardan ve bilhassa büyük felâkete sebebiyet veren Tehcir Kànunundan dolayı insanlık nâmına özür dileme cihetine gitmeli.
İnanıyoruz ki, iyi niyetle hareket ederek acılardan ders çıkarma yönüne gidilirse, taraflar arasında bir orta yol, bir insanî formül bulunur ve bu asırlık acı—kısmen de olsa—dindirilmiş olur.
İşin bu tarafını siyasîlere ve diplomatlara havale ederek, fevkalâde önemli bulduğumuz bir başka noktaya temas etmek istiyoruz. Şöyle ki:
Hiç tereddüt etmeden şuna inanıyoruz ki: Şayet, 1915’te “Tehcir”e zorlanan bir milyon civarındaki Ermeni nüfus ile 1924’te “Mübadele”ye zorlanan bir buçuk milyon civarındaki Rum nüfus hâlen Türkiye sınırları içinde yaşıyor olsaydı, 55 senedir AB’ye tam üye olmak isteyen Türkiye, şimdi çoktan bu hedefine varmış olurdu. Dahası, üstün medeniyet nimetlerine sahip olmada, refah seviyesini yükseltmede, sanayi ve teknolojide en ileri ülkelerle boy ölçüşmede, şimdiki vaziyetten çok daha iyi, çok daha ileri bir noktada olacaktı.