Komşuyuz; komşu kalmalıyız
İlâhî takdirin sevkiyle asırlarca aynı topraklarda insanca ve komşu olarak yaşadığımız Ermenilerle, yine aynı kaderi paylaşmaktan ve yine dost-komşu vaziyetini tercih etmekten başka çaremiz yoktur.
Bu kaderî müşterekliğin hatırına, son yüz yılda yaşanan acıları dindirmeye, yıkılan köprüleri onarmaya ve açılan yaraları tedâvi etmeye vargücüyle çalışmak durumundayız.
Bundan her iki taraf da kazançlı çıkar; aksine hareket ise, hepimize zarar üstüne zarar verir.
Bu kanaatimizi ifade ettikten sonra, durum tesbiti noktasında, bir önceki bölümde kaldığımız yerden konuya devam edelim.
Savaş ortamında derinleşen yara
Birinci Dünya Harbi yıllarına (1914-15) gelindiğinde, Osmanlı’nın genel durumu, eskiye nazaran çok daha vahim bir tabloya dönüştü.
Hiç hesapta olmamasına rağmen, Osmanlı Devleti kendini bir anda savaşın ortasında buldu.
Yedi cephede birden savaşa katılan Osmanlı’ya, en ağır darbe Kafkas Cephesinden geliyordu.
Zira, bu cephede kış hazırlığı olmayan Osmanlı ordusunun karşısında, Rusya'nın kış şartlarında eğitim görmüş, ateş gücü yüksek, kalabalık ve dinamik Kafkas Orduları vardı.