Kemalist, ya da Atatürkçü diye geçinenlerin çoğu, ne hikmetse,
gözümün önünde bir yalancı sahtekâr sûretinde canlanıyor.
Bunun sebebini düşünüyor ve acaba şu tablodan dolayı olabilir mi
diyorum:
* Eskiden mebzul miktarda piyasada görünen komünist ve sosyalist, yani “solcu-devrimci” fikirli kimseler “Atatürkçülük” kisvesi ile ortalıkta at koşturuyordu.
* Türkçü-Turancı geçinen ırkçılar, doksan küsur yıldır Atatürkçülüğü dillerinden hiç düşürmüyor.
* Din ve mukaddesattan hiç hazzetmeyen laikperest yobazlar (hatta bir kısım ateistler), Atatürkçülüğü kendilerine hem siper, hem sığınak olarak kullanırlar.
* Darbeciler ve cuntacıların en şirret maskesi, şüphesiz her dönemde Atatürkçülük olmuştur.
* Hz. Ali’nin dâvasını anlamaktan bile âciz ve gafil durumdaki Alevilerin çoğu, özellikle Dersim Katliâmından sonra Atatürkçü geçinmeye başladılar. (Bu riyâkârlığın, kökeni 1400 yıl öncesine dayanan “Alevilik” ile ne ilgisi varsa?..)
* Şimdiye kadar karşılaştığımız Kur’ân kursu ve başörtüsü düşmanlarının hemen tamamı, kendini Kemalist veya “M. Kemal’in askerleri” diye etiketleyip öyle lanse etmeye çalışmıştır.
* Ve, özellikle son zamanlarda “dindar” diye geçinen, ama bize göre gerçekte “dinci” olan irili-ufaklı kişi ve zümrelerin “Atatürkçülük” maskesiyle yaptıkları yaranma yarışı...
Sanırım, en sırıtkan, en iğrenç ve en tiksindirici olanı da, bu en sondaki “Atatürkçülük” taslamasıdır.
Eskiden yoktu böyle bir durum. Dindar görünümlü olarak, sadece Ordunun başı Fevzi Çakmak ile Diyanetin Rıfat Börekçi (Bu arada, ikisi de Nakşî) vardı, Kemalist geçinen-görünen kişiler olarak.
Demek ki, günümüzde aynı damar tekrar canlandı ve günümüz versiyonları, diğer bütün yaranmacıları adeta geride bırakırcasına yarışı önde götürmeye çalışıyorlar.