MUHTEREM bir zata: İslamî faziletlerin, ahlakî meziyetlerin neler olduğunu bilmem ve bunları yazmam, böyle fazilet ve meziyetlerin bendenizde mevcut olduğuna delâlet etmez. Bunlar fakirde olmasa bile, vazifem anlatmak ve teşvik etmektir.
Büyükler o kimselerdir ki, faziletlerle, üstünlüklerle, meziyetlerle süslü oldukları halde, bunları göstermezler, bunlarla iftihar etmezler, tevâzu gösterirler. Bendeniz onlardan değilim. Onlar, faziletli oldukları halde faziletlerini göstermezler, fakir ise faziletsiz olduğum için faziletfüruşluk yapmam.
Çok faydalı nice kitaplar okudum, hayli kıymetli ve kâmil=olgun zatlara yetiştim, onlardan hayırlı bilgiler edindim, bunları anlatarak bir nebze de olsa hizmet etmeye çalışıyorum.
Bu fakir, bir konuda talihliyim: Hilâfet, Şeriat devrine yetişemedim, Cumhuriyet çocuğuyum ama bazı ricâli (gerçekten büyük adamları) gördüm, kimisinin sohbetinden yararlandım.
Bunlardan biri Muallim Mahir İz beyefendi idi. Saltanat-ı seniyye zamanında babası bir ara Medine-i münevvere kadılığı yapmıştı. Dayılarından biri Şeyhülislam olmuştu. Öyle böyle değil, mükemmel Türkçe bilirdi. Arapçaya, Farsçaya vakıftı. Ulûm-i âliye (elifle) ve ulûm-i ‘aliye (‘ayn ile) bilirdi. Hem annesi, hem babası tarafından seyyid idi ama kendisine mülaki olduğum on yedi yıl boyunca bunu bendenize ve diğer gelip gidenlere bir kere bile söylememişti. Vefatından nice yıl sonra onunu bu şerefini öğrenmiştim. İrtihalinden sonra merhum Kemal Edib Kürkçüoğlu’nun kaleme almış olduğu ve nihayetinde tarih düşürdüğü uzun manzumesinde onun Tarikat-i seniyye-i Nakşibendiyeye mensup olduğu yazılıdır. Bu hususu da hayatında iken bilmiyordum. Yani o hakikî bir seyyid ve hakikî bir sûfi idi. Veliyyinimetlerimden biri olan bu zattan çok şeyler öğrendim, sağlığında kıymetini hakkıyla bilememişim. Zaman geçtikçe değerini anlıyorum.
Muallim Mâhir bey gibi, başka değerli, âlim, ârif, kâmil zevata da yetiştim. Onlar derya gibiydiler. Bir bardak, bir tas su alabildimse ne mutlu bana. Millî Gazete’deki bu sütunlarda faydalı laflar edebiliyorsam, işte bu eski üstadlarımdan aldıklarımı, öğrendikleri satmak suretiyle…
Muhterem efendim, ne olur bu fakiri ve nâçizi tevbih ve tekdir etmeyiniz. Muteber din kitaplarından, eski kâmil ve ârif büyüklerden öğrendiğim bazı iyi ve güzel şeyleri anlatmakla fakir elbette kıymetli bir insan olmaz. Böyle bir iddiam yoktur. Müsterih olunuz. Arz-ı hürmet ederim efendim.