Başarısız darbe girişiminin üzerinden tam olarak bir yıl geçti.
Birçok soru halen havada uçuşmaya devam ediyor. Her operasyon
beraberinde bir değil, bir kaç tanesini birden getiriyor. Darbeyi
gerçekleştiren akıl/küresel irade ile onun sahadaki taşeronlarının
sahip olduğu matruşkalı yapı, hiç kuşkusuz bu sonuçta oldukça
etkili bir yere sahip.
Net olan durum, tehlikenin halen devam ettiği. Zira son bir yılda
yaşanılan gelişmelere, özellikle de dış politika boyutuyla
bakıldığında, tehlikenin tamamıyla geçtiğini söylemek pek mümkün
görünmüyor. Nitekim devam eden operasyonlar ve OHAL durumu bunun
açık birer göstergesini oluşturuyor.
Her ne kadar ülke; darbe ve sonrası bir ayda yaşanan yüksek alarm
durumunda olmasa da, temkinlilik hassas geçiş sürecine damgasını
vurmuş durumda. Zira 15 Temmuz’a giden süreçte rol oynayan
faktörler ile birlikte bu darbenin arka plan aktörlerinin “durum”,
“tutum”, “hedef” ve “beklentilerinde” çok fazla bir değişiklik
gözlenmiyor.
Örnek mi? Bir değil, bir kaç tanesini birden sıralayalım:
1) 15 Temmuz’a giden süreçte etkili olan Rusya dengesi halen
gündemdeki yerini koruyor. Bunu değiştiremediler. Bilakis,
ilişkiler Suriye merkezli, İran’ın da içine dâhil olduğu bir “de
factoittifak”a dönüşmüş vaziyette. Dolayısıyla Türkiye’nin başta
ABD olmak üzere Batı ile ilişkilerinde gündeme kriz hâkim olurken,
Rusya ve diğer Asya/Avrasyalı güçler ile çok kutupluğu esas alan
derin bir işbirliği süreci söz konusu. ABD bırakın müttefik olmayı,
artık bir tehdit olarak algılanıyor ve bu algı 15 Temmuz gecesinden
itibaren zirve yapmış durumda.