Batı Cephesi’nde düne kadar belki değişen bir şey yoktu. Fakat artık öyle değil. Zira bu yazının başlığına da bir anlamda ilham olan bu romanın üzerinden nasıl on yıllar geçtiyse, Batı dünyasının oluşturduğu köprünün altından da çok sular aktı ve bugün Batı ne o Batı ne de köprü o köprü.
Açıkçası Batı’da artık işler hiç de iyi gitmiyor. Tam anlamıyla bir dağılma sürecinde. Bunu en başta Batı’nın kendi asli değerlerine; ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi/İslam korkusu adı altındaki İslam düşmanlığı ve Haçlı ruhu şeklinde dönüşünden anlayabiliyoruz.
Batı’nın bu tarihsel kodlarına dönüşü, aslında içinde birçok yeni kırılmayı da beraberinde getiriyor ve bunun sadece İslam dünyası ile sınırlı kalmasını beklemek ise çok büyük bir saflık olur.
Zira Batı’da işler bozuldukça bunun sorumlularını arama hadisesi, dolayısıyla da kendi içinde bir hesaplaşma sürecinin de önü açılmış durumda. Bu husus, Batı hafızasında hiç de olumlu bir yere sahip değil. İki büyük dünya savaşı sonrası Batı ilk defa böylesi bir çıkmazın içinde bulunuyor. Bu oldukça önemli bir gelişme.
Dolayısıyla, Batı’nın içinde bulunduğu çöküş sürecindeki temel gelişmeleri-parametreleri anlamak oldukça önemli. Çünkü bu parametreler bizi aslında çok daha farklı bir noktaya götüreceğe benziyor.
Birer ezber olarak karşımıza çıkan son dönem ağırlıklı bildik gelişmeler aşağıdaki şekilde sıralanabilir: