Arakan ya da Rakhine Müslümanları olarak da atıfta bulunulan
Myanmar Rohingyalarına yönelik yeni katliamlar, uzun süredir
kanıksanan "kitlesel şiddet"in uluslararası gündemin ön sıralarına
geçmesine neden olmuştur.
Rohingyalara şiddet uygulayan ve bunu meşrulaştıranların "Budist"
kimliğe vurgu yapmaları ise genellikle "şiddet" ile
ilintilendirilmeyen bir inanç sisteminin bu açıdan sorgulanmasına
yol açmaktadır.
Budizm ve "şiddet"
"Budizm" hakkındaki yaygın "barışçıl din" algısına karşılık bu
inanç sisteminin "şiddet" ile ilişkisi son yıllarda önemli bir
akademik araştırma alanı haline gelmiştir. Brian Victoria'nın
yirminci yüzyıl Japon militarist geleneğinin oluşumunda Zen Budist
rahiplerin oynadığı rolü ele alan "Zen Savaşta (1997)" çalışması,
Xue Yu'nun Çinli rahiplerin benzer yaklaşımlarını inceleyen
"Budizm, Savaş ve Milliyetçilik (2005)" kitabı bu konuda Batı
kamuoyunda var olan algının pek de doğru olmadığını ortaya
koymuşlardır.
Stanley Tambiah'nın "Budizme İhanet (1992)," çalışması Sri Lanka,
Michael Jerryson'ın "Budist Öfke (2011)" kitabı Tayland, Francis
Wade'in geçtiğimiz günlerde yayımlanan "Myanmar'ın İç Düşmanı:
Budist Şiddet ve Müslüman 'Öteki'nin Yaratılışı" monografisi ise
Myanmar'da yaşanan kitlesel şiddet ile Budizm arasındaki ilişkiyi
sorgulamaya çalışmışlardır.
Bu üç çalışma genel bir ilişkiyi ele almanın ötesinde Budizm'in
Theravada kolunun egemen olduğu toplumları inceleyerek bu özgün
inanç biçiminin "şiddet" kullanımındaki rolünü tespite
çalışmışlardır.
Söz konusu araştırmalar, Sri Lanka, Myanmar ve Tayland benzeri
ülkelerdeki Budist rahiplerin büyük çoğunluğu Hindu olan Tamiller,
Rohingyalar ve Patani'deki Malay Müslümanlarına yönelik şiddette ön
saflarda yer almakla yetinmeyerek ona dinî meşruiyet de
kazandırdıklarını ortaya koymaktadır.
Güneydoğu Asya'da başta Müslümanlar olmak üzere değişik dinî ve
etnik toplulukları hedef alan "şiddet" , benzeri dergiler ve gibi
etkili gazetelerin de son yıllarda "Budizmin barışçılığı"nı
sorgulamalarına neden olmuştur.
Görüşlerine bu yayın organlarında sıklıkla yer verilen "Kel Bin
Laden" lâkaplı rahip Ashin Virathu, Sri Lanka'da etnik ve dinî
temizlik yapılarak "Budist Din Devleti" oluşturulmasını hedefleyen
Jathika Hela Urumaya hareketinin lideri, "Savaş Rahibi" takma adlı
Athuraliye Rathana ve Müslümanlara karşı "şiddet"in meşru olduğunu
ileri süren Taylandlı rahip Açhan Pim benzeri "din adamları"
barışçılık ile bağdaştırılması zor tezler dile getirmektedir.
"Hızla üreyen kuduz köpekler" şeklinde tavsif edilen Müslümanlara
yönelik ekonomik boykot, İslâmiyeti kabûlün yasaklanması, Arakan'da
saldırılar neticesinde yıkılan camilerin yerine Budist tapınak ve
manastırların inşa edilmesi, mücadelenin "son Müslüman yılan
öldürülünceye kadar" sürdürülmesi benzeri taleplerle Budist
kitleleri tahrik eden bu "din adamları"nın "şiddet"e çanak
tuttukları ortadadır.
"Medeniyet çatışması" tuzağı
Ancak bu görüşlerden hareketle özcü (essentialist) bir "Budizm"
değerlendirmesi yapmak ve bu inanç sisteminin "şiddet"i teşvik
ettiğini ileri sürmek Ebubekir el-Bağdadî, Ebu Muhammed el- Adnanî
ve diğer DAİŞ liderlerinin söylemlerinden yola çıkarak
"İslâmiyet"in karakteri hakkında neticelere ulaşmakla eşdeğerdir.
Böylesi yargılar üretmek, doğal olarak, "medeniyetler çatışması"nın
kaçınılmazlığı benzeri tezler geliştirilmesine neden
olmaktadır.