"Demokrasi" ve "çoğulculuk" siyasal söylemlerimizde sıklıkla
dile getirilen kavramlardır.
Buna karşılık, Cumhuriyet tarihini kapsayan, hattâ İkinci
Meşrutiyet Dönemi sonrasını ele alan bir değerlendirme
yapıldığında, siyasal gücü elinde bulunduran "iktidar" ile ona
talip olan "muhalefet" arasında bu kavramların kullanımı açısından
ciddî bir orantısızlık görülmektedir.
Diğer bir ifadeyle, "demokrasi" ve "çoğulculuk," bir asrı aşan
süredir ağırlıklı olarak "muhalefet" tarafından dile getirilen
söylemler olma özelliğini taşımaktadır.
Buna karşılık "iktidar," bu kavramların yer aldığı söylemleri
"ama," "ne var ki" benzeri ifadelerle sürdürmekte, bunu yaparken de
"ülkenin geleceği," "Türkiye'nin koşulları," "geçiş dönemi,"
"beka" ve "istikrar" benzeri çekinceleri dile getirmektedir.
Önemli olan bu yaklaşımların "iktidar"da bulunan örgütlenmenin
siyasal eğiliminden etkilenmemesidir.
Bu nedenle "muhalefet"te bulunduğu süreçlerde "demokrasi" ve
"çoğulculuk" söylemlerini sahiplenen siyasal hareketler, "iktidar"
olduktan kısa süre sonra ihtirazî kayıtlar koyan yaklaşıma
savrulmaktadır.
Dolayısıyla "demokrasi," iktidar değişimleri sonrasında yaşanan
balayı dönemleri haricinde, ağırlıklı biçimde bir "muhalefet"
söylemi haline gelmektedir.
Bunun ise yüz yılı aşan süredir varlığını sürdüren yapısal bir
sorun olduğunun altı çizilmelidir. Bu nedenle de onun siyasal
yaklaşım ve liderlikten bağımsız olarak tahlil edilmesi
gereklidir.
Bu yapıldığında, "demokrasi"nin bir muhalefet söylemi olmanın
ötesine geçemeyerek gerçek anlamda "iktidara gelememesi"nin,
onun ana akım siyasal hareketlerin "aslî" değer ve hedeflerinden
birisi olmamasından kaynaklandığı görülecektir.
Mega söylemler ve "demokrasi"
Türkiye'de bileşenlerinin ağırlığının değişimi ve geçirdiği
evrime karşılık "iktidar" seçeneği olmayı sürdürmüş iki
temel siyasal hareket bulunmaktadır.
"Kalkınmacı muhafazakârlık" ve "devletçi modernleşmecilik" değişik
dönemlerde "iktidar" olmuşlar; ama "demokrasi" ve "çoğulculuk"
söylemini büyük çapta "muhalefet"te iken kullanmışlardır. Bunun
temel nedeni, her iki ideolojinin de "demokrasi"nin ikinci, hattâ
üçüncü planda kaldığı "mega söylemler"e sahip olmasıdır.
Başlangıcı Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti'ne götürülebilecek
"devletçi