"Deizm," Batı'nın on altıncı
asır sonrası dinî, felsefî ve siyasî tartışmasında önemli bir yer
işgal etmiştir. Reformasyon liderlerinden, Calvin'in yakın dostu
Pierre Viret 1563'te "kendilerini yepyeni bir kavram olan 'deist'
sıfatıyla tanıtan" düşünürlerin Hıristiyanlığın geleceği açısından
önemli bir tehdit oluşturabileceklerine dikkat çekerken anlamlı bir
öngörüde bulunmuştur.
İlerleyen asırlarda değişik "deizm" yorumları İngiltere başta olmak
üzere Avrupa toplumlarında hatırı sayılır ilgi uyandırmakla
kalmayarak "Aydınlanma hareketi"nin gelişimine katkı
sağlamıştır.
"Deizm," bunun yanı sıra, Franklin, Jefferson, Paine benzeri kurucu
babaları aracılığıyla ABD'nin kuruluş felsefesini de derinden
etkilemiştir.
Deizm süreç içinde iki temel bileşeni olan "Tanrı" ile "akıl"ı
bağdaştırma yaklaşımında önemli bir dönüşüm yaşamıştır. Klasik
deizm söz konusu bağdaştırmayı "vahiy" temelinde sağlamaya
çalışırken, modern deizm "akıl"ı ön plana çıkararak "din"i dogma ve
teolojiden arındırmaya çalışmıştır. Diğer bir ifade ile yeni deizm
"dinî bir ethos"un "dinî bir pathos"un önüne geçtiği, daha sonra
ise "logos"a evrilerek sadece ahlâk oluşturma amacıyla
işlevselleştirildiği bir yaklaşımı dile getirmeye başlamıştır.
Cumhuriyet ve "din yokluğu"
İslâm âlemine bakıldığında el-Kindî, el-Farabî ve İbn Sina benzeri
düşünürlerin eserlerinde, birinci türü andıran, "vahiy" temelli bir
bağdaştırma çabasını görebilmek mümkündür.
Buna karşılık İslâm dünyasında "deizm," bilhassa da onun modern
yorumu ile benzer temellere dayanan bir "hareket" gelişmemiştir.
Modern "deizm" tartışması büyük çapta Hıristiyan dünyası ile
sınırlı olmuştur.
Osmanlı düşünce tarihinde de kapsamlı bir "deizm" tartışmasından
bahsetmek mümkün...