M. Şükrü Hanioğlu Sabah Gazetesi

“Kurucu Baba”lara neden müracaat olunuyor?

New York Times'ın 2016'da açtığı "The Interpreter (Tercüman)" sütûnunda uluslararası gelişmeleri tahlil eden Max Fisher iki hafta önce İsrail Parlamentosu'nun "Yahudi Ulus Devleti" kanununu kabûlünü eleştiren bir...

05 Ağustos 2018 | 218 okunma

New York Times'ın 2016'da açtığı "The Interpreter (Tercüman)" sütûnunda uluslararası gelişmeleri tahlil eden Max Fisher iki hafta önce İsrail Parlamentosu'nun "Yahudi Ulus Devleti" kanununu kabûlünü eleştiren bir makale yayımladı.
Muhafazakâr Yahudilerin tepkisine neden olan bu değerlendirme, İsraillilerin "kimlik" ve "demokrasi" seçeneklerinden hangisinin "öncelik" taşıyacağı konusundaki tercihlerini pek çok toplumda görüldüğü gibi birinci kavram lehine kullanarak ciddî bir hata yaptıklarını savunuyordu.
Fisher, analizinin tarihî arka planını oluştururken İsrail'in kurucu babası David Ben-Gurion'a ait olduğunu vurguladığı ifadeleri kullanmaktadır. Bu ise konunun özü kadar "kurucu babalara atıf yoluyla meşrulaştırma" yaklaşımının da tartışılmasını anlamlı kılmaktadır.
Değerlendirmede, Ben-Gurion'un 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrasında işgal edilen toprakların hızla terk edilmesi yolunda uyarıda bulunduğu, bunun yapılmamasının Yahudileri korumanın yanı sıra "demokrasi ve çoğulculuk" hedeflerine ulaşma amacıyla kurulmuş olan genç devleti farklı bir yola sokacağı uyarısını dile getirdiği ileri sürülmektedir.
New York Times yazarı, Ben-Gurion'un öngörüsü göz önüne alındığında "Yahudi Ulus Devleti" kanunu ile yapılan tercihin önemli bir riski beraberinde getirdiğini ileri sürmektedir.
Burada ilginç olan Fisher'ın, pek çok İsrailli liberal gibi "işgalin sonlandırılması" ve "iki devletli çözüm"ü "kurucu baba"ya referansla meşrulaştırmaya çalışmasıdır. Ben- Gurion'un iddia olunanın zıttı siyasetleri savunmuş olmasının konuya başka bir boyut kazandırdığı şüphesizdir.
Martin Kramer başta olmak üzere tarihçiler, toplantı tutanakları, konuşma zabıtları ve kişisel belgeleri benzeri kaynakları kullanarak Ben-Gurion'un sıklıkla atıfta bulunulan "sözleri"nin yanlış bir aktarımın tekrarından kaynaklandığını ortaya koymuşlardır.
İsrail kurucu lideri, iddia olunanın tersine, 1967 Savaşı sonrasında Kudüs ve Gazze'nin ilhakı ve Batı Şeria'nın İsrail'e bağlı bir otonom bölge haline getirilmesini arzulamış, önceleri şartlı olarak geri verilebileceğini düşündüğü Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri hakkındaki fikrini de değiştirerek bu bölgelerin Yahudi yerleşimine açılması ve ilhakını savunmuştur.
Dolayısıyla popüler kitaplar kaleme alan Amerikalı Haham Arthur Hertzberg'in iddiasına dayandırılan "Ben-Gurion işgale karşıydı" iddiasının tarihî dayanağı bulunmamaktadır. Burada sorulması gereken neredeyse her barış yanlısı İsrailli'nin neden ısrarla yanlışlığı kanıtlanmış bir "öngörü"ye atıfta bulunduğudur.
Son tahlilde, iki devletli çözüm ve işgalin sonlandırılması benzeri taleplerin Ben- Gurion'a dayandırılması gibi bir zorunluluk yoktur. Ancak, bu tezler savunulurken, sıklıkla "kurucu baba"ya atıfta bulunulmaktadır.

Neden alıntı ve atıf yapıyoruz?
Değişik konularda yaklaşım geliştirirken ünlü felsefeciler, edebiyatçılar, düşünürler, din adamları ve siyasî liderlerin vecize ve yorumlarının kullanımı günümüzün modası değildir. Dolayısıyla, ilk baskısı 1941'de yapılan "Oxford Dictionary of Quotations (Oxford Alıntılar Lugatı)"nı yeni bir derleme türünün önde gelen örneği olarak görmek doğru değildir. On altıncı asra gelindiğinde, antik çağ örnekleri de bulunan "vecize derlemeleri," en çarpıcısı ünlü hümanist Desiderius Erasmus'un son baskısı binlerce özlü sözü kapsayan kitabı olan, kapsamlı başvuru eserleri biçimini almıştı. On sekizinci asırda bu türü ortalama insanın kullanımına sunan "Poor Richard's Almanac"lar, bâzıları eski düşünürler tarafından dile getirilen, çoğu ise ABD'nin kurucu babalarından Benjamin Franklin'in değişik durumlara uyarlanabilecek vecizelerini kapsayan özlü söz derlemeleriydi.
Bunlar, yazarların sıklıkla başvurarak, seçtikleri alıntılarla "tezlerini" güçlendirdikleri ve renklendirdikleri "vecize depoları"na dönüşmüşlerdi.
Aristo'ya yapılan atıf, bir yaklaşımı "derinleştiriyor," Shakespeare'den pasaj, Hayyam'dan rubaî aktarımı ona "edebî" bir lezzet katıyor, İncil'den alıntı "ruhanî bir boyut" ve "dinî meşruiyet" kazandırıyor, Franklin'in "iyi savaş ve kötü barış yoktur" vecizesi benzeri özlü sözler ise ortalama insana fikirlerini bir dünya görüşü bağlamında ifade imkânı sunuyordu.
Vecize kullanımının tarihî gelişimi değerlendirildiğinde, Aristo, Eflatun, Hayyam, Hulefâ-yı Raşidîn, Luther, Mevlâna, Milton, Sadi-i Şirazî, Shakespeare, Wycliffe benzeri düşünür, edebiyatçı ve din adamları ile kutsal kitaplar ve hadislerden derlenen alıntılardan Washington, Comte, Marx, Engels, Lenin, Atatürk benzeri "büyük kuram yaratıcıları" ve "kurucu babalar"ın özlü söz ve öngörülerine kayış gözlemlenmektedir. Dinlerin gerilediği, milliyetçilik, sosyalizm gibi ideolojilerin yükseldiği on dokuzuncu asırda kutsal kitaplar yerine "seküler temel eserler"e başvurulurken, felsefeci ve edebiyatçıların sözleri de yeni devletlerin "kurucu babaları"nın vecizeleri ile ikame edilmiştir.
Kurucu liderin adına "izm" ekleyen toplumlarda ise ona sıklıkla yapılan atıflar, "kutsallık kazandırma," "meşrulaştırma," "geleceği öngörme," "yol gösterme," "yanlıştan koruma," "karmaşık bir olguyu basite indirgeme" benzeri işlevleri yerine getirmiş ve "vecize tekeli" oluşturmuştur.

"Kurucu baba" alıntıları
Bu çerçevede değerlendirildiğinde, Filistin'de işgalin sonlandırılmasını Ben- Gurion'un dile getirmediği sözlere atıfta bulunarak talep etme şaşırtıcı bir gelişme değildir. Bu tercihin, değişik yaklaşımların Atatürk'ün söylediği ya da ona yakıştırılan sözler yardımıyla savunulduğu ve meşrulaştırıldığı Türkiye'de anlaşılması oldukça kolaydır.
Doğal olarak adına bir "izm" yaratılmamış, "hatasızlık" zırhından yoksun Ben-Gurion'un, SSCB'de Lenin ya da Türkiye'de Atatürk üzerinden yaratılana benzer bir "meşrulaştırma" sunması söz konusu değildir. Buna karşılık İsrail kurucu lideri de bir cazibe merkezi olmayı sürdürmektedir.
"Kurucu baba" atıflarına ihtiyaç duyulması, son tahlilde, "liderler"in niteliklerinden ziyade toplumun koşulları ile bağlantılıdır.
Genç devletler, kemikleşen sorunlarını çözemeyen toplumlar, otoriter ya da liberal demokrasiye dönüşemeyen rejimlerde bunların işlevselleştirilmesi sürdürülmektedir.
Örneğin, Washington'ın "Veda Konuşması" (1796) bir asra yakın bir süre "yol gösterici" metin olarak tedavülde tutulduktan sonra tarihselleştirilmiş, buna karşılık, SSCB dağılana kadar Lenin'e atıfta bulunulmaksızın herhangi bir konuda görüş açıklanamamıştır. Liberal demokrasiye dönüşme potansiyeli yüksek bir toplum iken varoluşsal sorununu çözemeyen ve "kimlik"i "çoğulculuk"un önüne geçiren İsrail'de de Ben-Gurion'un "söylemediği" sözlerin liberallere "fener" hizmeti görmeyi sürdüreceği şüphesizdir.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Unuttuğumuz savaş 18 Kasım 2018 | 3.763 Okunma İstiklâl Marşı’nı okuyarak ırkçılık mı yapıyoruz? 11 Kasım 2018 | 5.669 Okunma Otoriter ritüel ve söylemleri eleştirmek “Türklük” karşıtlığı mıdır? 04 Kasım 2018 | 2.470 Okunma “Temsilî demokrasi” krizinde Türkiye 28 Ekim 2018 | 4.277 Okunma “Millî irade-vesayet” kısır döngüsünü kırmak 21 Ekim 2018 | 4.550 Okunma