Ipsos Türkiye tarafından otuz dört şehirde yaşayan 15. 918 kişi
ile yapılan "Türkiye'yi Anlama Kılavuzu 2018" araştırmasının önemli
bulgularından birisi de "nostalji duygusuyla yaşayanlar"ın
toplumdaki oranının düzenli ve hızlı artışıdır.
Bu duyguyu içselleştirmiş bireylerin bir bölümünün yalın bir
"geçmişe özlem" duygusunu dile getirdiği şüphesizdir. Buna karşılık
söz konusu araştırma, "eski bayramların güzelliği"ni
vurgulayanların ötesine geçen ve ivme kazanan bir toplumsal eğilimi
ortaya koymaktadır.
"Mekân"dan "zaman"a
Baselli bir doktor olan Johannes Hofer, Fransa ve İtalya'nın düşük
rakımlı bölgelerinde görev yapan İsviçreli paralı askerlerin dağ
koşulları ve iklimine duydukları özlemin neden olduğu kanaatine
ulaştığı "hastalık"a ad verebilmek için "nostomania" ve
"philopatridomania" ifadeleri üzerinde düşündükten sonra 1688'de
Yunanca "nostos (uzun ayrılıktan sonra eve dönüş)" ve "algos (acı)"
kelimelerinden oluşan "nostalgie (nostalji)" bileşik sözcüğünde
karar kılmıştı.
Modernlik sonrasında "nostalji," "mekân"ın doğurduğu "psikolojik"
bir sorun olmaktan çıkarak "zaman" ile ilintili, kişinin bulunduğu
yerde kalmasının hızlı toplumsal dönüşüme "uyum" ve içinde
yaşanılan gerçekliğe "aidiyet" sağlama alanında yetersiz
kalmasından kaynaklanan bir "mutsuzluk" ve "özlem"e atıfta
bulunmaya başlamıştır. Bu gelişme neticesinde "nostalji" bir tıp
kavramı olmaktan çıkarak "siyaset"in başını çektiği diğer alanlara
taşınmıştır.
Nostalji, günümüzde, modernliğin oluşturduğu toplumsal çerçeve
içinde kendine yer bulamamanın yanı sıra "geçmişte kalmış,"
canlandırılmaları mümkün olmayan "devlet, düzen ve
entelektüel/siyasal hareketler"e "özlem" duyan yaklaşımları
getirmektedir. Bu anlamıyla "nostalji," içinde yaşanılan
gerçeklikle ilişkisi zayıf, gelecek tasavvuru geliştirme
iddiasından yoksun, "savunmacı" bir dünya görüşünü
şekillendirmektedir.
"Nostalji" bu çerçevede değerlendirildiğinde basit bir "geçmiş
özlemi"nden ziyade "yaşanılan zaman" ve "değerleri"ne
yabancılaşmayı, mevcut gerçeklik içinde "göçmen haline gelme"yi
yansıtmaktadır.
Günümüzde en yaygın örnekleri, eski komünist yapılara (örneğin,
Ostalgie ve Yugonostalgia), emperyal, sömürgeci geçmişlere
(örneğin, üzerinde güneş batmayan Britanya ve Nostalgérie) ve bir
dönem etkili olmuş entelektüel/siyasal hareketlere (örneğin,
Marksizm-Leninizm) duyulan özlem olan "nostalji"nin Türkiye'de
değişik biçimlerde üretildiğini görebilmek mümkündür.
Altın çağ ve nostalji
Türkiye'nin "modernlik" ile yaşadığı "hızlandırılmış" ilişki
kendilerine onun şekillendirdiği toplumda yer bulamayanlardan
oluşan geniş bir kitle yaratmıştır. Bu, şüphesiz "nostalji"ye
yönelime yatkın bir topluluktur. Ancak nostalji duygusunu
içselleştirenlerin onlarla sınırlı olduğunu düşürmek
yanıltıcıdır.
"Altın çağ yaratma" ve güncel sorunları ondan sapmalarla açıklama
geleneğinin kökleşmiş olduğu bir toplumda "nostalji" bu eğilim ile
birleşerek egemen dünya görüşü haline gelebilmektedir. Bunun
siyasetin "parlak geçmiş" vurguları güçlü "mega söylemler"i ile de
tahkim edildiği ortadadır.
İlginç olan, "nostalji"nin değişik biçimlerinin ağırlıklı biçimde
"hatırlanmayan," buna karşılık, duygusal tonları güçlü olarak inşa
edilen "muhayyel geçmiş"lere "iltica"yı önermesidir.
İki baskın "nostalji" odağı olan "Erken Cumhuriyet" ve "Osmanlı"ya
dönüş talebi böylesi "muhayyel altın çağlar"a
dayandırılmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, değişik "Kemalizm biçimleri"nin eski
sosyalist toplumlarda görülenleri andıran "nostaljik" yaklaşımları
benimsedikleri belirtilebilir. Bunu içselleştirerek günümüz
gerçekliğinde "Kemalist Türkiye'den gelen göçmenler" olarak
yaşayanların bir toplumsal azınlığa tekâbül ettiği ortadadır. Ancak
bu mutsuz "göçmen" kitlesinin görünürlüğünün temsilinin fazlasıyla
üzerinde olması, "Kemalist nostalji"nin toplumsal etkisini
artırmaktadır.
Sempatizanı az, görünürlülüğü yüksek "Kemalist nostalji"ye
karşılık, benimseyeni çok ama uzun süre toplumsal etkisi sınırlı
kalmış olan "Osmanlı nostaljisi" son dönemlerde ciddî bir ivme
kazanmıştır. Avrupa toplumlarındaki etkisi gün geçtikçe azalan
emperyal nostalji Türkiye'de yükselmekte ve siyasal
toplumsallaştırma ve kültürel araçlarla yeniden üretimi
desteklenmektedir. Siyasetin iki kutbunun bu "nostaljiler"i
içselleştirmesi ve söylemlerinin ayrılmaz parçası haline getirmesi
ise onlara yönelimi artırmaktadır.
Söz konusu iki "nostalji"nin yanı sıra Enzo Traverso'nun, Walter
Benjamin'in 1931'de kaleme aldığı bir çalışmanın başlığından
uyarlayarak kavramsallaştırdığı "Sol Melankoli" de sosyalist
hareketin marjinal kaldığı Türkiye'de etkin olabilmektedir. Bir
"nostalji biçimi" olan söz konusu "melankoli"nin etkinliği "sol"un
da Kemalizm gibi entelektüel tartışmada toplumsal temsilinin
üzerinde rol oynamasından kaynaklanmaktadır.
Geçmişle uzlaşma ve hesaplaşma
Siyasetin iki temel kutbu ile entelektüel tartışmada ağırlık
taşıyan kesimlerin değişik "nostalji"leri yeniden ürettikleri bir
toplumda içinde yaşanılan gerçeklikten kaçış ve geçmişe iltica etme
davranışının yaygınlaşması şaşırtıcı değildir.
Ancak bunun, basit bir "eskiye özlem" duyma eğilimini yansıtmadığı
ve kapsamlı sorunlara neden olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Eski
ütopyaların tekrar ötesine gidemeyen, onları, hayata
geçirilmelerinin imkânsızlığına karşı kutsayan ve "gelecek"ten
ziyade "geçmiş"e odaklanan bir toplumun çağına ayak uydurma
alanında ciddî engellerle karşılaşması doğaldır.
Bunun aşılabilmesi, nostalji temelli tepkisel eğilimlerin yerini
"gelecek odaklı" ve "tasavvur üreten" yaklaşımların alması "geçmiş"
ile farklı bir ilişkinin kurulması ile mümkün olabilecektir.
Péter Esterházy, "nostaljik" yaklaşımların Macaristan ve Almanya'da
gördüğü revaç arasındaki farka işaret ederken Macar dilinde
"geçmişle uzlaşma, onunla barışık hale gelme, onu yeniden
değerlendirme, geçmişteki olumsuzlukların üstesinden gelme" benzeri
anlamlar içeren "Vergangenheitsbewältigung" karşılığı bir kelime
bulunmamasının önemini vurgulamıştı.
Aynı yorum benzeri bir kavram üretememiş olan Türkiye için de dile
getirilebilir. Geçmişi "değerlendirme," onun içerdiği
olumsuzlukları tartışma yerine onu "mükemmelleştirerek,"
sorunlarından arındırarak "kutsayan" ve onu farklı bir gerçeklikte
yeniden üretmeye çalışan bir toplum güncelliği reddederek geçmişe
"iltica etmeyi" tercih etmektedir.
On yedinci asırda, İsviçreli paralı askerler Fransa ve İtalya
ovalarından memleketlerinin dağlarına döndüklerinde "nostalji" bir
hastalık olarak sona eriyordu. "Nostalji"nin egemen olduğu bir
toplumda "geçmişe iltica"nın yarattığı sorunların üstesinden
gelinebilmesi ise ancak "güncel"e dönüş ve "gelecek"e odaklanma ile
mümkündür...