Toplumumuz, pek çok konu gibi "sistem değişikliği"ni de "sistem değişikliği" olarak tartışamadığı için geçen hafta yapılan halkoylaması sonucunda geçireceği dönüşümün kapsamını kavramakta zorlanabilir.
Bu dönüşüm sonrasında hayata geçirilecek "sistem değişikliği", şüphesiz, Türkiye'nin temel sorunlarını ortadan kaldırmayacak, onları çözme konusunda "sihirli değnek"ler sunmayacaktır. Bunun yanı sıra, tarihimizin "yasal düzenlemelerde ne yazdığından"ziyade "uygulama" ve "fiilî durumlar"ın ön plana geçtiği bir siyaset anlayışının egemenliğini yansıtması nedeniyle gerçekleşecek değişimin "etkisi"nin sınırlı kalacağını savunabilmek de mümkündür.
Bunlar şüphesiz önemli noktalardır.
Türkiye'nin "sistem tartışması"nı sonlandırarak hayatî sorunlarının çözümü üzerine yoğunlaşması anlamlıdır.
Buna karşılık, meclisin bir kurum olarak siyasal hayatımızda yerini aldığı, dolayısıyla yasama ve yürütme erklerinin ayrışma sürecinin başladığı 1877 sonrasında yaşadığımız büyük dönüşümlerden birisinin eşiğinde olduğumuz açıktır.
Büyük dönüşümler
Siyasal sistemimizin 1877 sonrasında yaşadığı iki kapsamlı dönüşüm olmuştur. Bunlardan birincisi 1909 yılında, anayasa hukukunda "kabine hükûmeti" olarak adlandırılan, yürütmenin başında bulunan yöneticinin seçimle oluşan bir "danışma" organından "görüş aldığı" sistemden, yasama ve yürütme erklerinin dengelendiği "parlamentarizm"e geçiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, 1909 yılında gerçekleştirilen kanun-i esasî tadilâtı ciddîbir sistem değişikliğini beraberinde getirmiş ve "parlamanter sistem"e geçişin başlangıçnoktasını oluşturmuştur.